Ümit – Sabri bey, devamlı seriler yerine grafik novelleri çevirmek hakkındaki düşünceniz nedir?
Sabri - Grafik roman çevirmek, benim için Shakespeare’in sözlerini balonlarda verebilmekten görece biraz daha kolay oldu. Sonuçta, Türkçede pek belli olmasa da, Beşir’le Vals, “comics” ya da “manga” değil, adı üstünde “grafik roman.” Görüntülü roman çevirmek gibi bir şey, film altyazısı çevirmekten de farklı.
Ümit – Beşir’le Vals örneğinden hareket edersek, aksiyonu az, metni az çr’ler sözkonusu olunca çeviride içeriği tam aktaracak doğru kelimeler üzerinde mi yoğunlaşıyorsunuz?
Sabri - Evet, doğru kelimeler, doğru cümle yapıları vb. aranıyor. Fakat normal çeviriden farklı olarak, asıl etki çeviri resimlere uygulandıktan sonra ortaya çıkıyor, yani uygulamadan sonra tekrar bakıp tekrar çevirmek gerekiyor.
Ümit - Beşir'le Vals'i çevirirken ne hissettiniz?Sabri - Grafik roman çevirmek, benim için Shakespeare’in sözlerini balonlarda verebilmekten görece biraz daha kolay oldu. Sonuçta, Türkçede pek belli olmasa da, Beşir’le Vals, “comics” ya da “manga” değil, adı üstünde “grafik roman.” Görüntülü roman çevirmek gibi bir şey, film altyazısı çevirmekten de farklı.
Ümit – Beşir’le Vals örneğinden hareket edersek, aksiyonu az, metni az çr’ler sözkonusu olunca çeviride içeriği tam aktaracak doğru kelimeler üzerinde mi yoğunlaşıyorsunuz?
Sabri - Evet, doğru kelimeler, doğru cümle yapıları vb. aranıyor. Fakat normal çeviriden farklı olarak, asıl etki çeviri resimlere uygulandıktan sonra ortaya çıkıyor, yani uygulamadan sonra tekrar bakıp tekrar çevirmek gerekiyor.
Sabri - İlk, ham çeviri sırasında çevirirken okudum bir bakıma, o yüzden okur gibi ne olacak diye bekledim. Daha ne olacak, nereye varacak bu iş? Katliam etkisi bende de oldu yani.
Ümit - Katliam, gerçek katliam hikayesi çevirmek nasıl bir duygu?
Sabri - Katliam çevirisinin özel bir duygusu var mı acaba? Belki de var. Hem sürekli katliam haberleri veren, bununla beslenen, bunun kesilmesi durumunda ne yapacağını bilmeyen bir medya var. O yüzden artık modern duygulardan biri de, insan katliam yapan hayvandır gibi bir duygu. Diğer yandan, katliamla suçlanan bir halk olduğumuzdan, insan-çevirmen olarak sürekli kendi kendini sorgulama yaşanıyor: benim ülkemde bunlar yaşanıyor mu, geçmişte yaşandı mı, bu ruh hali neye karşılık geliyor, bu durumdan bu gelecekten kaçınmak mümkün mü? Çevirideki sözcük, yapı seçimleri ister istemez bunları yansıtacaktır sanıyorum.
Ümit - ÇR'de bu denli ciddi konuların ele alınmasını nasıl buluyorsunuz?
Sabri - ÇR konusunda kavramak gereken temel şey – çr ciddi bir iş, başından beri ciddi konuları ele alıyor. Sorunuzun bunun farkında olmayanlara yönelik olduğunun farkındayım, ne yazık ki Türkiye’de hâlâ görsel algının-düşüncenin gücünü kabul etmiyor, yazıyla birleşme olanaklarını değerlendiremiyor medyadaki elitlerin çoğu. Müzik kliplerinin bile köşe yazısından daha etkili ve ciddi olduğu bir dünyada (Michael Jackson’ın Bize Aldırmıyorlar klibi örneğin), çr nasıl ciddi olmaz. Bugünlerde yayınlanan bazı çr’leri (Filistin örneğin) daha önceden biliyordum, yayımlanmalarını sevinçle karşıladım – ama Beşir’le Vals yayınevinin sürprizi oldu bana.
Ümit - Son sayfalardaki fotoğraflara gelene kadar metin sarsıyor sonra tokadı basıyor adeta. Çevirmen olarak buna katkı sağlayacak çevirmenlik kararlarınız oldu mu?
Sabri - Fotoğraflara doğru çizgiler sessizleştikçe, metnin ve çevirisinin de sessizleşmesi gerekliydi. Onu yapmaya çalıştım. Ama bakıyorum şimdi, “dar, bir buçuk insan genişliğinde bir geçit” demişim metnin aslına sadık kalıp. “Daracık bir geçit” diye geçirmek lazımdı bunu. “Göğüs hizasına kadar genç erkek cesediyle tıkanmıştı” demişim ya da “genç erkek ölüleriyle dolmuştu” demek daha iyi olurdu belki. Ama sonrasında “ansızın kafama dank etti” demekten hoşnutum: “baktığım şey bir katliamdı.”
Ümit - ÇR'mizin geleceği acısından bu tür eserlerin önemi sizce nedir? Okuyucuya etkisi ve katkısı var mıdır?
Sabri -Türkiye’de çizgi romanın gelişimi açısından bu işlerin gelmesi çok önemli elbette, harika bir dönem yaşıyoruz. Bütün sorun bu dönemi doğru değerlendirebilecek kişileri, hem fırsatlarından yararlanabilecek, yaratıcı, girişimci çizer ve senaristleri ortaya çıkarabilmek, yani onların ortaya çıkması; hem de bu ortamı olumlu şekilde yönlendirecek yorumcuları, eleştirmenleri, çizgi roman eleştirmenlerini ortaya çıkarabilmek gerekiyor. Yayın ortamının durumu belli: bu yayınların tanıtımını da her zamanki tanıtımcılar yapıyor, bu olabilir, fakat işin kötüsü, yeni bir eleştiri anlayışı geliştirmek, yeni, yani düz edebi vb. metinden farklı bir sanat eserine bakma yeteneği geliştirmek gereği duymuyorlar. Köşe ve tanıtım yazarları hâlâ genellikle çizgi romanları “sevdim-sevmedim” diyerek “tavsiye ediyor-etmiyor.” Shakespeare mangaları için “pek hoşuma gitmedi” mealinde bir şey yazan bir çocuk kitapları uzmanının yazdığını okurken bu işin çok zor olduğunu anladım: çizgi romanı senaryosu, sahne yerleşimi, karakterlerin çizgisel betimlemesi vb. açılardan ele almıyorlar, “sevdim-sevmedim” diyorlar. Ben yine de umutluyum: Beşir’le Vals’in yayıncısı Everest, iki ilgi çekici yerli ürünle çizgi roman tarihine katkıda bulundu. Biri Ayşe Kulin’in Veda adlı romanının uyarlaması, diğeri Hüseyin Rahmi’nin Gulyabani’sinin. Kulin’i uyarlayan Cemil Cahit Yavuz bence romanı dengeli bir şekilde aktaran, klasik bir çizgi roman çizgisi ve anlatımı benimseyerek başarılı bir iş ortaya çıkarmış. (Fakat bir yorumcu, “elbiseleri görmek isteyen okuyabilir” gibi şaşırtıcı bir yorum yaptı!) Gulyabani’de de Oğuz Demir hem romanı çizgi yoluyla modernleştirmiş, daha önceki algıları sarsıcı bir etki bırakacak bir çizgi anlayışı benimsemiş. Bunlar başka işlere cesaret verecek olmalı. Türkiye ciddi konular konusunda malzeme sıkıntısı çekecek bir yer değil. 90’larda mizah dergilerinde çok iyi çizgi romanlar yayınlandı. Şimdi, yeniden, günceli ve klasiği kaynaştırarak çizgi romanın bağımsız bir piyasa edinmesinin mümkün olabileceğini umut ediyorum. Bence bizde iyi bir çizginin popüler konularla kaynaşarak estetik ve finansal etki bırakan işler yapması mümkün: Düşler Evi’nin yaptığı Çanakkale Geçilmez adlı, çizgileri eski Heidi çizgilerini hatırlatan, ama senaryosu ve sahnelemesi, kurgusuyla ciddi bir etki bırakan bir çizgi film seyretmiştim. Benzer çizgi ürünlerin çıkmaması, belki de yine, medyayı yönlendirenlerin çizgi estetiği ve piyasası açısından yeterince perspektif sahibi ve girişimci olmamasıyla açıklanabilir, kesin hüküm vermekten kaçınıyorum.
Ümit – Şu sıralar ne gibi çeviri işleriniz var? Onları da şimdiden paylaşsak okurlarınızla mümkün mü?
Sabri - Son olarak bir biyografik Kazıklı Voyvoda kitabı çevirdim. Bence bunun kadar iyi bir kitabı burada yapacak çizerler fazlasıyla var. Manga Shakespeare dizisini tamamlıyorum diğer yandan.
Ümit –Dilerim çizgi roman çevirisini uzmanlık alanı olarak belirleyen sizin gibi daha çok çevirmenimiz olur. Okuyanınız bol olsun.
Dans, Vals denince akla eğlenceli şeyler geliyor aslında ya... Cesur çizgi roman sanatçılarına başarılar dileirm.
Ümit Kireççi
"Çizgi Roman Hayatın İçinde"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder