1 Temmuz 2010 Perşembe

Kızılderili Savaşları, Entrikalar ve Poe...

Gianfranco Manfredi, Büyülü Rüzgar'ın 43. sayısından 48. sayısına kadar olan kitaplarda, resmi Amerikan tarihine paralel ilginç öyküler anlatır.
Manfredi, Wild Bill Hickok'la başlayıp, Calamity Jane'le devam eden "5'lemede" General George Armstrong Custer, yerli liderler Oturan Boğa, Çılgın At ve zamanın devlet başkanı General Grant gibi tarihi şahsiyetlerin gerçek öykülerinin içerisine müthiş bir Poe öyküsünü ustalıkla yerleştirmiştir. Hikayelerin gidişatı her ne kadar Ned'e bağlanmaya çalışılmışsa da, Poe öykünün mihenk taşı olmayı başarmış, hikayenin can alıcı bölümleri bu kısa boylu müthiş yan karakterin etrafında dönüp durmuştur. Hani iki sayılık final kitaplarında geçen Ned'in Aiwass ve avanesiyle olan hesaplaşmasına bile, Poe damgasını vurmayı başarmıştır.
43. sayıda Wild Bill Hickok'un yaşamının iç hesaplaşmayla geçen döneminde başlayan hikayede Sioux ve diğer yerli kabilelerin askerler ve politika çemberinde nasıl bir entrikaya sürüklendiğinin ilk sinyallerini alırız. Bu hikaye aslında Giancarlo Berardi'ye bir saygı duruşu gibidir. Öykünün anlatımı, iyi-kötü arasındaki Hickok karakterinin başat kişi olması, Ned'in sadece denge unsuru olarak yer alması filan, hani bu öyküyü Berardi yazmış deseler insanı gözü kapalı inandıracak cinstendir. Bence hikayenin en can alıcı bölümü de finalidir. Kardeşinin intikamını almak için peşine düşen adamın ateş etmesine izin veren Bill, ateş edemeyen silahşör, bardaki kıza tecavüze yeltenildiği sahneler filan akıllara Ken'i getiriyor da getiriyor. Sonraki sayıdaki Calamity Jane kişiliğinin konuk değil de bir nevi başrolde olduğu, kızılderili-asker savaşlarının belirginleşmeye başladığı dönemi anlatan Fort Laramie Hayaletleri anlatım tarzı olarak yine Berardi'ini izinden gidiyor ve bu kez çizer de Ivo Milazzo! Su Getiren'in trajik öyküsüne paralel kızılderili savaşlarının ne kadar anlamsız nedenlerle başladığını da öğrenirken, Jane'e de bir saygı duruşu yaşarız.
Bundan sonraki 45-İstilacılar, 46-Nehirde Savaş ve 47-Kiralık Katiller isimli hikayelerde Custer'ın Kara Yön tarikatı ve Northern Pasific demiryolu şirketiyle ortak döndürdüğü dolaplar, başkan Grant'in ertafında dönen rüşvet, çıkar entrika olayları ve bu olayları fare kokusu almış kedi gibi izleyen cesur Poe'yu okuruz. Poe bu öykülerde adeta devleşiyor, gerek Fulton'la olan muhabbetlerinde, gerek bireysel araştırmalarında insanı altüst eden bir performans sergiliyor. Hatta General Custer'a bir konuşması esnasında davetliler önünde silah çekecek kadar ileri gidebiliyor. Onun neyin peşinde olduğunun gayet iyi farkında olan Dick Carr ve Senatör Fulton'un, dikkatini saptırmaya yönelik tüm stratejilerine rağmen Poe hedefe doğru adım adım gidip Custer'ın hangi oyunlarla Kızılderili bölgesinde savaş çıkartmayı hedeflediğini ortaya çıkarmaya yaklaşıyor. Ancak Kara Yön tarikatı tarafından kaçırılması sağlanarak öyküde keskin bir dönüş yaşanıyor ve bundan sonrası Custer ve Ned'in önderlik ettikleri asker ve kızılderili savaşçılarının arasındaki savaş oyununa dönüşüyor. Sanırım Manfredi'nin baş karakteri Ned'i daha fazla devre dışında tutmaya gönlü razı olmamış. Ned'in bir ara yakalandığında Custer'la arasında geçen diyalog müthiş. Custer aslında kızılderili düşmanı olmadığını, asker olmasa, onlarla doğada keyifli zaman geçireceğini bile söyler. Ancak Ned "Sarı Saçlı"nın sözlerine akıllıca karşılıklar verecektir.
Hikayelerde geçen entrikaları, gerçek olaylara dayalı kızılderili savaşlarını anlatmaya gerek yok okumak lazım. Ancak öykünün gidişatı insanı öylesine sarıyor ki, ister istemez öykünün detaylarına odaklanmak zorunda kalıyorsunuz. Manfredi'nin süreklilik arzetmeyen okuyucunun dikkatini toparlamasının zor olduğu sıkıcı bir öykü anlatım tarzı vardır. Kimse itiraf etmese de okurken insan bazan sıkılıyor. Maceranın ya da Büyülü Rüzgar'ın kalitesinden değilde, Manfredi'nin anlatım tarzından kaynaklandığını düşündüğüm bu durum bazan da Dick Carr'la ilk tanıştığımız dönemlerde olduğu gibi tam tersine dönüveriyor. Burada sözü edilen hikayelerde ise ilk 48 sayı içinde hikaye anlatımı bence zirve yapıyor. Aslında bu hikayelerin anlatıldığı her bir sayı için özel yazılar yazmak lazım. Bu yazının uzadıkça uzaması bunu gösteriyor.
Büyülü Rüzgarın kapakları benim pek hoşuma gitmiyor. Suluboya tekniğini andıran ve daha çok liseli öğrencilerin yaptığı kompozisyonlara benzeyen kapak tasarımları öykülerin derinliğini ve gösterişini aktarmaktan uzak duruyor. Oysa böylesine aksiyon ve fantastik ögelerle yüklü bir çizgi roman için daha sert, daha detaylı kapaklar olmalı bence. Ancak hikaye anlatımı sağlam olduğunda haliyle kapakta ikinci planda kalıyor. Neyse… Hala okumayan varsa 43-48 arasındaki 5liyi hatta 37-38 sayıları da katarak(hikayeye temel teşkil eden çok önemli olaylar bu sayılarda anlatılıyor) bir an önce okunmasını tavsiye ederim. Okuyanlar için de tatlı bir tekrar olabilir aslında. Bu arada editör Sn İnci Aslıerin bu sayılara özel gerçekten içten gelerek yazılmış editoryal yazıları da insanın ruhunu okşayan cinsten. Sn Aslıeri ilgili yazıları dolayısıyla kutluyorum.
Selamlar
Lami Tiryaki

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails