-Okuyucu/müşteri beklentileri
-Üretici firmanın sözleşme şartları
-Yerel yayıncı tercihleri
-Ekonomik şartlar
-...
Ticari bir meta olarak düşünürsek, çizgi romanın biçimlenmesinde başrolü oynaması gereken birinci faktör okuyucu tercihi olmalıdır. Çünkü müşteri varsa ürün vardır. Yoksa yoktur, bu kadar basit. Ancak bizde bu faktör ne yazıkki birinci planda yer al(a)mıyor. Bir kaç örnek vererek tartışmaya devam edelim. Rodeo ısrarla Dylan Dog'un bazı sayılarının telif nedeniyle Türkiye'de yayınlanamayacağını iddia etmişti. Oysa o sayıların Brezilya'mıydı bir yerlerde yayınlandığını biliyoruz. Bu telif vermeyen sanatçının Bonelli'den ayrılmasından önce de olabilir bilmiyorum. Martin Mystere değişik ülkelerde değişik isimlerle yayınına devam etmiş. Almanya'da Alan Ford gibi mesela. Dylan Dog'un Groucho'su İngiltere'de bıyıksız resmedilmiş vs vs...
İstenildiği takdirde yayınevi bir şeyler yapabilir mi? Bence yapar. Mesela Maceraperest Dylan Dog'un Gorucho'sunu aslanlar gibi Arşak yapmıştı (kötü yapmıştı, okurken Arşak kelimesini içimden Gorucho olarak telaffuz etmek beni geriyordu...). Geçmişte çizgi romanların büyük bölümü isimleri değiştirilerek yayınlandı bizde. The Phantom alakasız bir Kızılmaske'ye dönüştürüldü mesela. Bu kadar aslından uzaklaşma iyi midir değil midir tartışılır. Ancak müşteri beklentilerinin karşılanması gereken asgari standartlar vardır. Mesela ben ısrarla sayfa sayısı konmasını öneririm. Çünkü kitap dağıldığında biraraya getirememe problemi vardır. Okumaya ara verdiğinde nerede kaldığını bilememe problemi vardır, vardır da vardır. Ama yayıncı tercihi bu zahmete katlanmama, orijinali gibi olmasını tercih etme kolaylığı yönündedir. Mal sahibi-biz satın almadığımız sürece onlardır-bir şey diyemeyiz. Yapabileceğimiz tek şey satın almamaktır ki bu yeterli bir yaptırımdır. Ama satın alan olduğu sürece mal sahibi müşteridir, dinlenmesi gerekir. Dinlenmiyorsa bu safhada kalitesiz(müşteri beklentilerinin karşılanamaması) yayıncılık söz konusudur.
Lalkitap Zagor'a başladığında eski Tay kapaklarını hediye vermişti hatırlarsanız. O zamanlar Bonelli'nin bu işe gönüllü olmadığı, "bu kapaklar mı kulllanılıyor yine" diye soruşturduğu söylenmişti(geçmişte Ferri'nin Aslan Şükür'den esinlendiğini düşünürsek, kaplumbağanın çıktığı kabuğu beğenmemesi gibi bir şey). Oysa aynı Bonelli Özel Seri Nathan ve Martin için içerideki kareleri büyütüp siyah beyaz olarak gönderip buna bir de yayınevinden telif parası almıştı. Yayıncı ne yapmıştı derseniz, hiç bir şey yap(a)mamıştı. İlginç örneklerdir bunlar. Yayıncının mücadele edebilmesi için gücü olması gerekir. Aylık 300-500 satış yapan bir yayıncının gücüyle 5000-10000 satan bir yayıncının pazarlık gücü aynı olmayacaktır kuşkusuz. O piyasayı bilmek lazım. Pazarlık yapacak yayıncının arkasına alacağı en büyük güç müşteri gücüdür. Bizim yayıncıların bunun ne kadar farkında olduğunu merak ediyorum. Ülkemizde Winx yayınlayanların arkalarındaki müthiş alım gücüyle sözkonusu ürün için istedikleri her maddeyi sözleşmeye koymaları ne kadar kolaydır kimbilir.
Sonuç olarak benim şahsi görüşüm altında, yayıncı tercihleri birinci planda geliyor diye düşünüyorum. Telif vs ikinci planda geliyor. Gerisi mi? Onlar pek hesaba bile katılmıyor bence.
Selamlar
Lami Tiryaki
3 yorum:
Bu mesele yıllar önce Alfa yayıncılıkta da çıkmıştı karşımıza. Orjinali gibi basılan Punisher girmiş yerine başı sonu belli olmayan ciltler gelmişti. Pek de güzel durmamıştı açıkçası... Renkli çr.ın siyah beyaz basılmasını ya da ebatlarında küçülmeye gidilmesini anlarım ama cilt değişikliği, macera sırası karışıklı vb. oldukça kötü oluyor.
Çizgi-romanda çeviriye sadık kalmalı mı kalmamalı mı ben de bunu çok düşünmüştüm vaktinde. Ne de olsa yıllarca Punisher'a "Mavi Kaplan" demiş bir milletiz. Ama bu çevirilerin çok başarılı olanlarına rastlamak da mümkün. Örneğin Halit Kıvanç'ın Asteriks çevirileri; Hopdediks, Hokus Pokus, Pttiks ve tabi ki deve gücü tazı hızı şerbeti...
Alfa'nın durumu faciaydı gerçekten. Editörü de Aşkın Güngör'dü... Iyyyyy :)
Mavi Kaplan olayı uzun süre çizgi romandan anlamayan ve o kültürden beslenmemiş olan çevirmenlerin "İnfazcı" gibi kelimeleri yadırgaış olmaları ondan. Hatta Betül hanım o dönem Black Widow'u "Kara Panter" diye çevirmişti "dul" demekten çekindiği için. Evveli gün ödevim için araştırma yaparken bir yayınevinden gelen açıklama şuydu "14 farklı çevirmenle çalıştık ve hiç biri çizgi romanı bilmiyor!".
Asterix olayı ise çeviride
"yerelleştirme" denen bir tür çeviri kapsamına giriyor. Bu nedenle sıcak olmakla birlikte Halit Kıvanç'ın dediğine göre "hayli atmasyonmuş". Kareye bakıp uyduruyormuş cümleleri. Konudan sapmamaya çalışsa da doğru bir çalışma şekli midir bilemedim şimdi!
Ya! Atmasyonmuş demek. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim şimdi, iyi mi? :) Eh, bayağı isabetli atmış diyelim o zaman :) Sevgiler, saygılar...
Yorum Gönder