20 Mart 2010 Cumartesi

KAZU KIBUISHI’yle İSTANBUL’DA SÖYLEŞİ

Japon asıllı, dünyaca ünlü ABD’li çizgi roman sanatçısı Kazu Kibuishi, 25 yılını kutlayan Tudem Yayınları’nın çizgi roman markası Desen Yayınları’nın davetlisi olarak 15 Mart’tan beri İstanbul’daydı.
Geçtiğimiz aylarda Desen Yayınları’nın yayımladığı Tılsım kitapları (Taşmuhafızı ve Taşmuhafızı’nın Laneti) ile ülkemizde kendisini tanımayan okurlar arasında da büyük beğeni kazanan Kazu Kibuishi, bir haftalık İstanbul ziyareti süresince 10 ilköğretim okulu ve lisenin yanı sıra iki üniversite ve iki de kültür merkezinde, okurları, meslektaşları ve basın mensuplarıyla bir araya geldi. Gerçekleştirdiği atölye çalışmalarında Kazu Kibuishi, kişisel asistanı ve desenlerinin renklendiricisi olan Jason Caffoe ile birlikte katılımcıların görme, yazma, algılama, sorgulama, analiz etme ve eleştirme yetilerini geliştirmelerine yardımcı olup ve katılımcıların yaratıcı yönlerini açığa çıkarmaları için olanak sağlayan metodlar sunuyor.
Kazu Kibuishi ve Jason Caffoe, 20 Mart Cumartesi günü saat 14.30’da İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Çizgi Roman Okurları Platformu’nun işbirliği ile Santralİstanbul kampüsünde hayranlarıyla buluşacak. Ücretsiz olarak gerçekleştirilecek ve halka açık olacak. Bu büyük buluşma öncesinde Kazu Kibuishi’nin bir atölye çalışmasına katılıp, özel bir röportaj yaptık! (Oynakbeyi)

KADINLARI HEP GÜÇLÜ KAHRAMANLAR OLARAK GÖRÜYORUM
Çocuk denecek yaştan beri çizim yapıyorsunuz. O günlerde, bugünkü gibi ünlü bir çizgiromancı olmak hayalini kurar mıydınız?
Hayır, böyle bir şey beklemiyordum. Ancak üniversiteye geldiğimde başarılı olabileceğimin farkına vardım. Atölye çalışmasında da söylediğim gibi, yetenekli olup olmadığım benim için önemli değildi. Okul hayatım boyunca çizim derslerinde hiçbir zaman en iyisi ben olmadım, hep bir başkası vardı birinci veya ikinci olan. Ben en iyi üçüncü olurdum, ama bugün buradayım. Bunu da çalışmaya ve odaklanmaya borçluyum. Dolayısıyla o zamandan buralara geleceğimi tahmin etmem biraz güç, ama görünen o ki çalışmalarım sonuç veriyor…
Birçok ülkeye, şehre gidiyorsunuz ve atölye çalışmaları yapıyorsunuz. Aynı zamanda üretmeye de devam ediyorsunuz. Bunu yapmaya iten şey nedir sizi, evinizde oturup üretmek varken, otellerde çalışmak…
Seyahat etmek ufkumu genişletmeme yardımcı oluyor. Ve bu da yazmama yardımcı oluyor. Jason’ı bu geziye getirmemin sebebi de buydu. Böylece beraber çalışırken aynı frekansta olabileceğiz. Bunun haricinde, her zaman söylediğim bir şey var; karmaşık bir zihnimiz olabilir ama çizimlerimiz basit olmalı. Okul yıllarımdan beri çizim veya diğer işler haricinde aklımda kalan şey, çok iyi öğretmenlerim olduğu. Onlar bana çok iyi çizer olmayı, büyük yazar olmayı önemli işler yapmayı öğretmediler. Onların bana öğrettiği tek şey, iyi bir öğretmen olabileceğimdi. Bir nevi öğretmenlik yapıyorum bu atölye çalışmalarında, böylelikle hem pratik yapmış oluyorum, hem insanların ne istediğini, neye ilgi duyduğunu çok daha iyi gözlemleyebiliyorum. Sürekli bir şey öğreniyoruz ve arada öğretiyorum, sanırım bu.
Yine atölye çalışmalarınızda yetenekten ziyade çok çalışmanın ve odaklanmanın önemine değiniyorsunuz. Peki ilk yaptığınız günden bugüne hayatında değişme olan gençlerden biri oldu mu?
Asistanım Jason’ı söyleyebilirim. Jason atölyelerimin birinde öğrencimdi. Jason, şu an kitaplardaki birçok arka planının çizimini yapıyor. Asistanlarımın çoğu eski öğrencilerimin içinden gelmiştir. Ve öğrencilerimden çoğu animasyon, sinema ya da çizgi roman sektöründe çalışmaya devam ettiler. Yani biri değil birçoğu var, siz Jason’ı tanıdınız…
Gezdiğiniz yerlerden hareketle, ülkelerin çizgi romana bakışlarını değerlendirir misiniz? Size en ilginç geleni hangisi olmuştu?
Şu ana kadar farklı bir yaklaşıma sahip olduğunu gördüğüm tek yer Japonya. Fransa’ya hiç gitmedim, bu yüzden onun üzerine bir yorum yapamam. Ama sanırım Fransa’daki çizgi roman kültürü de çok gelişmiş bir düzeyde. Diğer ziyaret ettiğim ülkelerde ise daha çok Amerika, Japonya ve Fransa’dan çizgi romanlar okuyorlar. Muazzam okur kitlesi sayesinde Japon çizgi romanı çok canlı. Japonya’da bulunduğum sürece çizgi roman yaratma süreci hakkında çok şey öğrendim
Tılsım’a gelecek olursak. Hem yazıp hem çiziyorsunuz, bunun sizi zorlayan tarafları oluyor mu?
Hayır, daha kolay buluyorum. Resimlerin ve kelimelerin birlikte etki etmesini seviyorum ve bu ikisi aynı akıldan geldiğinde daha kolay oluyor. Atölye çalışmasında bulunmuştunuz, orada sürekli söylediğim şey, çizimi basit tutmak yönündedir. Belki karışık düşünebiliriz, ama çizimlerde bunun tam tersini yapmaya çalışıyorum, maceralarda anlatılanlar birçok şeyi barındırıyor olabilir ama bunu basit çizgilerle anlatmak gerekiyor, dolayısıyla kelimelerle çizim birbirini dengeliyor.
Tılsım bir ölüm üzerine kuruluyor. Yani önceden ölmüş bir baba hatırasından farklı olarak ölümüne tanık oluyoruz ve her şey öyle başlıyor. Ölümle başlayıp, temel hikâyeyi ölüm üzerine kurgulamak son zor değil mi?
Evet, çok zor. Aslında bu ilk sahneyi başta çıkarmıştım. Çünkü okurlar için çok zor olduğunu düşünmüştüm. Ama kitap ilerledikçe, karakterlerin babalarının ölümü hakkında konuşmalarının gerçekçi olmayacağının farkına vardım. Okurların karakterlerin neler hissettiğini anlamaları için bu kazayı göstermek zorundaydım.
Tılsım’da asıl kahramanımız küçük bir kız, Emily. Şimdiye kadar “seçilmiş kişi” olan kahramanlar Hz. İsa’ya öykünme dolayısıyla erkek olmuştur. Daha önceki fantastik roman öykülerinden birkaçında kadın kahraman karşımıza çıkar. Zorlu görevi bir kadına vermekteki amacınız neydi?
Ailemde her zaman kadınlar güçlü olmuştur. Bizi anneannemin yetiştirdiğini söyleyebilirim. Ayrıca Hayao Miyazaki’nin büyük bir hayranıyım. Onun kahramanları da kadın. Aslında bu benim için çok doğal bir şey. Kadınları hep güçlü kahramanlar olarak görüyorum. Ayrıca beslendiğim kaynaklarda kadınların önemi büyüktü.
H.G. WELLS’in ZAMAN MAKİNESİ ROMANINI ÇİZMEK İSTERİM
Manga’ya dair düşünceleriniz neler? Bilhassa dünyadaki son 10 yıllık ilgi artışını nasıl değerlendiriyorsunuz / neye bağlıyorsunuz?
Manga kelimesi aslında Japoncada çizgi roman demek. Diğer anime işler dolayısıyla yıllardır bilinen, takip edilen, ilgi duyulan bir şey oldu. Japonya’da çizgi roman o kadar popüler ki geniş bir okur kitlesi için yazılıyorlar. Bu yüzden manganın diğer ülkelerde okur kitlesi bulması kolay oldu. Yani sadece belli bir kültür seviyesi veya yaşa hitap etmiyor. Mümkün olduğunca geniş bir kitleyi içerecek çizimler, metinler kurgulanıyor, dolayısıyla daha geniş bir kitleye hitap etmiş oluyor. Amerika’da ise çizgi romanlar özel bir okur kitlesi için yazılıyor. Umarım bunu değiştirebileceğiz.
Türkiye’de son birkaç yıldır, dünya klasikleri olan eserlerin çizgi roman uyarlamalarına yoğun bir ilgi var. Bu elbette dünyada da rastlanan bir uygulama. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bunu? Böyle bir teklif gelse hangi eseri uyarlamak isterdiniz?
Buna Amerika üzerinden cevap verebilirim, orada yaşıyorum ve orayı daha iyi tanıyorum. Diğer ülkelerde genellikle kısa süreli bulunuyorum. Bence klasik eserlerin adaptasyonları Amerika’dan ziyade Türkiye gibi ülkelerde daha başarılı oluyor. Çünkü Amerika’da birçok öğrenci bu klasikleri orijinal halinde okumak zorunda. Çizgi roman bu kitapları basitleştirme eğiliminde oluyor. Amerikalı öğrencilerin buna ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Bu tarz uygulamalar risklidir de, uyarlamayı ne kadar başarılı yaptığın her zaman tartışılabilir. Ama olmalı elbette, ayrı bir dal gibi de değerlendirilebilir. Bana teklif gelse Zaman Makinesi’ni uyarlamak, çizmek isterim. Açıkçası düşündüğüm zaman, teklif almasam bile yapmak istiyorum.
Röportaj - Oynakbeyi
15 Mart 2010 - Özel basın atölyesinde yaptığı söyleşi
Paylaşımı için teşekkür ediyoruz

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails