Çizgi roman dünyamızda bir yenilik geldi dense yeridir: Dünyaca ünlü bir çizgi roman ustasını ülkemizde ağırladık ve onun eserlerini sergiledik. Çizgi roman okumanın küçümsendiği bir ülkenin çizgi roman okurları için ne büyük mutluluk.
Görsel ve basılı medyamız bu ilk’e çok ilgi gösterdi ve her fırsatta haberini yaptı. Ancak ilginçtir bir çok gazete ve televizyon programında Enki Bilal adının altında meslek olarak “ressam” yazılıydı. Yani basınımız bu olaya ilgi gösterirken bile çizgi romanı küçük görmüş, çizgi roman sergisini algılayamamış, çizgi roman sanatının sanatçısına “çizgi roman çizeri” yerine “ressam” demeyi uygun bularak değer vermiş, çizgi roman sanat ve sanatçısını yüceltmiştir….!
Aslında bir başka karmaşa daha mevcut bu sergide, o da çizgi roman sanatının sanat olabilmesi için ortaya konan kriter: Koleksiyonerin daveti ve çizerin gelişi!
Enki Bilal hemen her röportajında, her konuşmasında ve her sohbetinde “Beni Cem davet etti de geldim” açıklamasını yaptı. Üstadın bahsettiği Cem sayın Cem Şerbetçi. Sergideki eserlerin bir kısmı kendisinin özel koleksiyonundan. Eminim dünyanın her yanında bu iş böyle yürümektedir ama söyleşide Enki Bilal’in yanında yer alan ve konuşan Cem beyin çizgi romanın sanatlar arasındaki yerini anlatmak için seçtiği ve övdüğü örnek eserlerin müzayedelerdeki satış rakamları oldu. Ustanın 32 eserine biçilen değerin toplamda 1,5 milyon euronun üzerinde oluşu ve bu eserlerden birinin 177 bin euroya satılmasının çizgi roman açısından sevindirici olduğunu vurguladı Cem Şerbetçi. Sonra da kendisinin davetiyle bu serginin gerçekleştiği Enki Bilal’in de ülkemize geldiğinin altını çizdi.
Yani ustayı ülkemize getiren çizgi roman-sanat aşkımızla birlikte eserlerini yüzbinlerce euroya satın alan kişinin nazik davetiymiş!
Neyse ama, usta geldi ya ülkemize, onun sayesinde çizgi romanın değeri arttı. Kısmet olursa bundan böyle kendi çizgi roman ustalarımıza da değer veririz. Yıllarca, gerek mizah gerek ciddi çizgi romanlar üreten ve binlerce çocuğa, gence ve yetişkine çizgi roman okuma keyfi aşılayan ve onlarca gencin çizgi roman çizmek istemesine yol açan kendi ustalarımıza da değer veririz. Bu şekilde belki çizgi roman dışı grafikerliklerle geçimlerini sağlamaya çalışmaz, çizgi romana olgun eserler kazandırır, sayfiye yerlerine taşınarak kalemden ve kağıttan uzak durarak ölümü beklemezler…. Enki Bilal’in gelişi çok işe yaradı bence çok.
Mesela en çok da benim işime yaradı üstadın gelişi: Onunla röportaj yapabildim!
Belki diğer gazete ve tv röportajlarında olduğu gibi sanatını ve eserlerini sorarak “İstanbul’u çok sevdi, raki, kebap cok gusel yine gelecek ben” tarzi bir sonuca ulaşamadım acemilikten ama hava atabileceğim bir röportajım oldu.
Yazar-Editör Halil Gökhan’ın girişimiyle gerçekleşen bu röportajın özetini paylaşmak keyifli olacak. Tabii üstadı tanıttıktan sonra.
Enki Bilal (Enes Bilaloviç) 7 Ekim 1951 Belgrad doğumlu. Müslüman Bosnalı bir babayla Çek asıllı Katolik bir annenin evladı. Küçük yaşlarda başlıyor çizmeye Enki Bilal. “Annem özellikle at çizimlerime baktıktan sonra: Sende iş var oğlum” dediği gün çizebileceğime inanmaya başladım diye anlattı çizime başlayışını. “Elime geçen bir Fransız çizgi romanıyla hayatım değişti” diye sürdürdü çizimdeki gelişimini anlatmaya. “Fransızca öğrenmem büyük şanstı.” dedi usta ve ekledi “Fransız edebiyatıyla tanıştım peşi sıra ve sadece çizgi romandan değil edebiyatından da beslendim. Bilimkurgu’yla tanışmam hemen peşi sıra oldu. Amerikalı yazarlar Lovecraft, Arthur C. Clarke, Bradbury… İşte bu okumalarla dünyayı sorgulamaya başladım. Dünyanın ne olduğunu, insanları, yaşamı, geçmişi, tarihi… Eserlerimde tümünü bir arada kullanmaya başladım. Zaman, mekan kısıtlamasından yana olmadım o yüzden. Tarih, mitoloji, bilim kurgu hep bir arada vücut buldu eserlerimde.”
Ancak çizgi romanla tanışarak çizimini geliştiren ve çizgi roman eserleri üreten usta bugün dünya çizgi romanı hakkında bilgi sahibi olmakla birlikte çizgi roman okumadığının altını çizdi sohbetimizde. Daha doğrusu ticarileşen, konuları uzun uzadıya sürdürülen çizgi romanları tercih etmiyormuş. Kendisi de film yönetmiş, bir eserini sinemaya uyarlatmış olan çizerin tercihi sinemaya uyarlanamayan, daha sanatsal ve deneysel yapıları olan çizgi romanlarmış.
Sinemanın çizgi romanı yüksek yapım maliyeti nedeniyle ticarileştirmesinden hoşlanmıyor bir türlü. Sinemayı kendi için eser üretmeden uyarlamalarla geçinen, tembel bir sektör olarak görürken çizgi romanın o sadece kağıt ve kalemle var olan, okuyucusuyla ten temasıyla yaşayan özgür doğasının engellendiğine inanıyor. Ama sinemaya da karşı değil. Çok yönlü bir sanatçı olarak sinema sektöründe çalışmayı da seviyor. Özgürce tabii…
Bu “özgürce üretme” isteği eserlerinin yapısını, içeriğini, kurgusal ve mekansal kısıtlamaları aşmasıyla her eserinde ortaya çıkıyor. “İnsan” benim odağım diyor Enki Bilal “politika, sosyoloji, tarih, mitoloji, bilim beslendiğim alanlar ama eserlerimin odağı insandır. Onun hırsları, aşkları, kaygıları, özgürlüğe olan düşkünlüğünü çiziyorum ben.”…
Eserlerinizde mesaj olmadığını düşünüyorum saptamama ise şu yanıtı veriyor “Haklısınız. Ben dünyanın “tek doğru”yu kabul etmeyecek kadar karışık olduğuna inanıyorum. Bence sanatçı ileriye, geleceğe bakabilmeli. Sıradan insandan öteye. Politik görüşler değişken ve geçicidir. Onlara çok da saplanıp kalmamak gerekir. Politika 4 yıl sonrasını görebiliyor ancak. Sanat ise 10 hatta 50 yıl ileriye bakar bana göre. Bu şekilde çizgi romanın tek karesinde bir çok mesaj olabilir ama bu mesajlar uyarıcı nitelikte olmalıdır. “Doğru yol” budur tarzı mesajlardan farklı bir şey bu bahsettiğim.
Bence benim okurlarım eserlerimi doğru anlayabilecek derecede birikimli insanlar.”
Elbette ana kaygılarından biri de “evrensel” olabilmek. Yerelde kalan eserleri yetersiz bulduğunu söyleyen usta Fransa’da çizdiği çizgi romanların dünyaca anlaşılmasının başlıca sebebinin sadece çizgi romandan beslenmemesi, gündemi ve dünyayı takip etmesi, başta edebiyat olmak üzere bir çok kaynaktan beslenmesi ve insan odaklı bir gelecek düşü kurmasının katkısı olduğuna inandığını belirtti ve genç çizerlere de bu yolu önerdi.
Ve tüm bu konuşmalar içinde bir de gerçek ortaya çıktı: Enki Bilal hiç Türk çizgi roman çizeri bilmiyor!
“Belki de bu sorunun yanıtı kültürdedir. Belki grafik sanatlar yeterince tanınmıyordur ülkenizde.” diye avuttu beni usta çizer. “Mesela Fransa’da çizgi roman gelenektir. Hem de çok eski bir gelenektir. Türkiye’deyse gençlerin ve çocukların çizgi romandan ne anladıklarını bilemiyorum. Belki de sanatı ve çizgi romanı gelenekselleştirecek bir eğitim eksikliği vardır. Belki de “ciddi” insanlar çizgi romanın çocuklara göre olduğunu düşünüyordur. Hatta akıllı (yüz ifadesi hayli alaylıydı burada) insanlara uygun olmadığını düşünüyorlardır. Eğer böyle düşünen Türk insanı varsa, söylediğim için kusura bakmayın ama onlar çok köhne kafalarla geçmişte kalmışlar. Artık çizgi roman Fransa’da, Japonya’da, Amerika’da, Avrupa’da, tüm Asya’da biliniyor ve önemli bir sanat olarak görülüyor. Sanatçıları değer görüyor. Ülkenizde çizgi romanı sanat olara gören insanların onu tanıtması ve anlatması ve yaygınlaştırması gerekiyor.” diyerek de yol gösterdi.
Fransa’da hemen her kasabada gerçekleşen çizgi roman şenliklerinin bize örnek olup olmayacağını sorduğumda ise Enki Bilal’in şenlikleri çok tüketici bulduğunu öğrendim “Ülkemizdeki şenlikler biraz daha tüketici olmaya başladı. İşin özü kaçıyor gözden. Elbette okurla sanatçıların buluşması güzel oluyor ama o kalabalık, imza, koşuşturma… Bana bazen yorucu ve gereksiz geliyor. Elbette yararı var o yadsınamaz.”
***
Ve Enki Bilal ülkemizden öneri ve hoşluklarıyla ayrıldı. Eserleriyse kitapçı raflarında okurları bekliyor.
Daha önce YKY’nin “Av Partisi” ve Yörünge’nin bastığı “Uzay Hikayeleri” çizgi romanlarını okuyarak tanıştığımız Enki Bilal bugün Marmara Çizgi’nin biraz dağınıkça da olsa bastığı her albümüyle okurlara ayrı zevk veriyor, ufuklar açıyor.
Dilerim Enki Bilal’in bu gelişi hem çizgi romanın kendi başına bir sanat olarak anlaşılmasına, gençlerimizin feyz alarak coşmasına, ustalarımızın kıymetini bilmek hususunda vefalı davranmamız gerektiğini…. Yok, bir usta çizerin ülkemize gelmesine gereğinden fazla anlamlar yüklemeye gerek yok. Hem ustanın “mesaj” verme konusundaki hassasiyetini düşünürsek yazının sonunu “bu yazıdan çıkarılacak ders”le bağlamak doğru olmaz.
Ama yine de…
Marmara Çizgi, Enki Bilal’in eserlerini Türkçe basıyor ve eski bastığı sayılar satın alındıkça yeni sayılarını basmaya o derece yaklaşıyor…
Bilmem anlatabildim mi?
not 1 - Bu yazı ilk olarak Kırkaltı Karakalem Dergisinde Yayınlandı.
NOT 2 - Yarın Enki Bilal'le yaptığım röportajın kendisi burada paylaşımda olacak.
Ümit Kireççi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder