Amerikan popüler kültürünün en güçlü ikonlarından biri olan Superman, ilk kez 1938 haziranında “Action Comics” isimli çizgi roman dergisinde boy göstermişti. Kripton gezegeninden dünyamıza gelen Superman, Jerry Siegel ve Joe Shuster’ın bir eseri.
SUPERMAN, bir mermiden daha hızlı, bir lokomotiften daha güçlü, tek bir zıplamayla dev gökdelenlerin tepesine çıkabilme yetisine sahipti. Kimliğini Clark Kent adı altında gizleyerek gazetecilik yapan Superman’in doğum günü şerefine, bu ay içinde çoğu ABD’de bir dizi etkinlik düzenlenecek.
Bu haberi bu haliyle bırakmak bile harika olurdu. Süper kahraman ekolünün başlangıcı, miladı, kilometre taşı olan Superman'in doğum günü kutlanacak...!
Ama yok, Amerikan çizgi romanına biraz daha detaylı bakmakla sorun çıkmaz:
Süper Kahramanlar ve Yahudiler
Belki de amerikan çizgi romanı denince akla gelen onlarca şey arasında en çok akılda kalanlar süper güçler ve dayak yiyen Naziler olur. 1938 yılında SUPERMAN’ın ortaya çıkışıyla başlayan süreç hem tarih bakımından hem de içeriği bakımından elbette amerikan çizgi romanına adeta yeni bir yön kazandırmış, comics diye adlandırılan çizgi roman türünün yukarıda bahsi geçen en belirgin iki özelliğini de ortaya çıkarmıştır.
Belki Superman denince akla süper güç ve Nazi’lerin gelmesi içeriği bakımından normaldir ancak o günün koşullarını gözden geçirecek olursak alt yapıyı oluşturan ciddi bilgilere ulaşırız.
Nazilerin “üstün ırk” yaratma çabaları, Yahudi soykırımı, göç ve Yahudilerin hayata tutunma çabası içinde dinlerine sarılmaları belki de comics endüstrisinin süper akımının başlıca sebepleridir.
SUPERMAN ve HZ. MUSA miti…
DC comics’in en bilinen kahramanlarından orijinal Superman’ın kurgusal hayatına baktığımızda karşımıza şu hikaye çıkar: Süpermen uzak bir gezegenden gelen üstün bir insandır. Beyaz tenlidir. İnsanlara korku salar ve onlara hükmetmeye çalışır (1933).
O dönem için neresinden bakılırsa bakılsın Nazilerin güçlü, beyaz Anglosakson, üstün ırk arayışlarının tümü insanlığa korku salan bu uzaylıda birleşmiştir adeta. Ancak Amerika başta olmak üzere tüm ülkeler bir anlamda geçmişlerinden gelen destan ve tarihleriyle üstün olduklarını iddia ederek moral bulmaya çalışmıyorlar mıdır o dönem?
Bu nedenle olsa gerek Superman elden geçirilir (1938) ve iki yahudi genç yaratılarını az değiştirirler: Uzak gezegen Krypton kıyametini yaşarken Zor-El oğlu bebek Kal-El’i bir rokete koyarak uzaya gönderir. Kal-El dünyaya düşer ve üstün güçlere kavuşur. Zamanla bunları denetlemeyi öğrenir ve üstün güçleri olan insanlarla mücadele ederek insanlığı korur. Süpermen adını alan Kal’ın en büyük prensibi kimseyi öldürmemektir. Ancak yine de öldürür ve yıllarca vicdan azabı çeker.
Hz. Musa’nın hikayesi de şöyledir: Minik bir saz sepete konarak Nil nehrine bırakılan bebek Musa tesadüfen tanrı-yönetici Firavun’un hanımı tarafından bulunur ve bunun neticesinde oğlu olur. Genç Musa bir gün halkına eziyet eden bir askeri öldürünce vicdan azabı çeker ve Mısır’ı terk eder. Geri döndüğündeyse artık peygamberdir ve üstün güçlere sahip rahiplerle sihirler yaparak karşı koyar. Halkını kurtarmak için elinden geleni yapar ve sonunda göç ederek halkını vaad edilen topraklara ulaştırır.
Elbette tam kıyaslama yapıldığında öyküde tutarsızlıklar göze çarpar. Ancak Avrupa’dan vaad edilmiş kutsal topraklara, Amerika’ya kaçan, göç eden insanların tarihçesine bakarsak hikaye biraz daha güç kazanıyor olabilir mi? Dahası ikinci göç dalgası ve soykırım ve acımasız yöneticiler söz konusuysa…?
Shuster ve Siegel adlı gençlerin durduk yerde süper güçleri olan bir kahraman yarattığını söylemek mümkün olmasa gerek. Daha da önemlisi miras aldıkları o dönem sosyal, siyasal gelişmelerle atalarının mitolojisini yaratılarını katmadıklarını söylemek… yanlış olur gibi.
Ancak Shuster ve Siegel ilk olmakla birlikte tek değildirer. İlginçtir comicsin ilk döneminin editör, yazar ve çizerlerinin neredeyse tamamı Yahudidir.
Bu arada not düşmekte yarar var, bazı kaynaklarda Superman’ın dini için “methodizm” (kitlelere azla yetinip çok çalışılması, sisteme karşı çıkılmaması halinde İsa`nın kurtarıcılığına mazhar olunacağı fikri aşılanmıştır. Bilinmesi gereken metodizmin sadece ilahi meseleler üzerine kafa yormuş olduğu, dünya üzerindeki siyasi ve sosyal adaletsizliklerle ilgilenmediğidir- vikipedi / en büyük eleştiri de hep budur ya "neden süper gücü varsa gidip Hitler'i halletmiyor?" ü. k.) deniyor ayrıntılı açıklamalarla.
NEW GODS
II. Dünya Savaşı’nın insanlığa yaşattığı acılar elbette herkesçe biliniyor. Tarihi ve kültürel bağları bulunan bulunmayan bütün devletler o savaşın dayattığı vahşetten nasibini almıştır. Ancak Germen kabilelerinden gelme Anglosakson devletler arasında galiba yaşananların psikolojik acıları daha fazla olmuştur. Özellikle de Amerikalılar tarafında. Vatanlarını terk ederek yeni topraklara göç eden Amerikalılar akrabalarının akıllı, barışçı, modern ve humanist tarafıyken atalarının eski topraklarında kalan torunları vahşi ve yıkım tarafı gibidirler.
Tolkien’in kült eseri Yüzüklerin Efendisi’nde de malzeme olan bir olay yaşanıyor Almanya’da: Sanayii tüm kaynakları silah üretmek için kullanırken doğa sömürülmekte, insanlar özgür iradeleri yerine adeta kendini tanrılaştıran bir diktatörün kulu haline getirilerek çalışmakta ve savaşmaktadırlar. SS’ler başkaldırıcı her özgür düşünceyi ve hareketi yok etmekte, çocuklar sadece yeni ve faşizan sisteme göre eğitilmektedir. Yaşlılar ve güçsüzler ise yok edilmektedir.
Frank Kirby’nin yazıp, çizdiği “NEW GODS” adlı çizgi hikaye serisi işte tam da yukarıdaki dünyaları anlatmaktadır. İkinci Dünya savaşını geride kaldığı 1971 yılında yaratılan seri üzerine amerikan bayrağı geçirerek ortada dolanan ve Nazi döven hero serilerinden oldukça farklıdır ve bir dönemin acılarını iki farklı kıtanın bakış açısına göre oldukça naif ele alır.
Hikayede iki gezegen vardır ve bir tarafta başlarında (gerçek adı IZAYA) Hihgfather adlı bilgenin bulunduğu New Genesis adıyla bilinen özgürlükçü, barışsever, savaş karşıtı, hümanist bir tanrılar grubu yaşarken diğer tarafta başında Darkseid adlı diktatör-tanrının diktasında Apokolips adlı dünya vardır ve bu dünyada yetkin bir yönetici grubu, Parademon adlı polis gücü, farklı silahlı gruplar ve en ufak özgürlüğe ve hakka sahip olmayan aşağılık köle-işçiler yaşamaktadır.
İşin güzel tarafı bu kurguda yer alan her iki tanrılar grubunun da aynı atalardan türemiş olmalarıdır. Gün gelmiş ayrılmış iki ayrı gezegende yaşamışlardır. Buna karşın evrendeki dengeyi sağlamak adına sürekli savaşmaktadırlar.
KAVALIER & CLAY
Belki çizgi romanın amerikan ayağını, comics ve süper güçler dönemini en iyi anlatabilen roman M. Chabon’un "Kavalier & Clay" romanıdır. Everest yayınlarınca dilimize kazandırılan Pulitzer ödüllü bu eser adeta comics tarihine ışık tutmaktadır. Ancak daha önemlisi 2000 senesinde kaleme alınan roman yıllar sonra tekrar eden içerikle yukarıda ileri sürdüğüm Yahudi-Süper güç-Çizgi Roman üçgenini destekliyor gibidir.
Romanın detaylarına dalmadan önce kısa bir yan konuya sapmakta yarar olabilir.
Bugün sahne sanatları arasında yer alan Sihirbazlık-İllüzyon sanatının en ünlü sihirbazları kimlerdir desek belki aklımıza Houdini’den başkası gelmez. Ancak ünlü “kaçış ustası”nın Yahudi oluşu ve döneminde aynı sanatı icra edenlerin çoğunun da aynı soydan geliyor olması ilginç bir tesadüftür. Ya da değildir. Yahudi mitolojisindeki “göç” – “kaçış” olgusu adeta Sihirbazlık sanatında metaforik bir yaşam tarzı olarak tezahür etmiştir. Hele Hz. Musa’nın en büyük Mısır sihirbazlarını yenebilen bir sihirbaz olduğu görüşü de buna eklenirse… Evet, sihirbazlık ve kaçış Houdini’yle özdeşlemiş iki kavramdı. Üst başlıkta bahsettiğim New Gods serisindeki New Genesis tanrılarından birinin Mr. Miracle’ın (Scott Free) sihirbaz oluşu, kaçış ustası oluşu ve illüzyon gösterileri de sunması nasıl bir tesadüftür acaba?
Gelelim romana… Romanın öyküsü şudur:
Genç bir Çekoslavak Yahudisi Nazilerin baskılarından kaçmak için Amerika’ya göç etmeye karar verir ailesini zoruyla. İlginçtir bu ressam genç, memleketinde sihirbazlık sanatını öğrenmiş biridir. Kilitler, kaçış onun en iyi bildiği numaralardır. Bir gün önünde fırsat doğa ve üstün insan yaratma formüllerinin peşindeki Naziler GOLEM’in peşine düşünce Golem’in ülke dışına kaçırılması zorunluluğu doğar. Genç, Golem’in kaçırılışında rol oynar ve Çekoslavakya’dan çıkar, uzun bir yolculuktan sonra Amerika’ya ulaşır.
Burada kuzeninin çizgi roman endüstrisinde yer bulmaya çabalayışına tanık olur ve işbirliğine giderek bir süper kahraman yaratır “ESCAPIST” (kaçan, kaçabilen)… Hatta hızını alamaz bir de o kahramanın kılığına girerek kahramanlık yapmaya kalkışır.
M. Chabon, romanında Yahudilerce süper kahraman yaratmayı neyin tetiklemiş olduğunu araştırdığı ve Nazilerin üstün insan arayışının bunda etkili olmuş olabileceği savını inandırıcı bulduğu ortadadır. Ancak Yahudilerin en büyük miti, kurtarıcı GOLEM mitinin de oldukça etkin olduğuna inandığı da ortadadır. Buna göre Yahudilerin başları her sıkıştığında kurtarıcı beklediklerini söylemek yanlış olmasa gerek. Hatta daha eskiye bakarsak Hz. Musa’nın da esir Yahudileri kurtarmak üzere gelen kurtarıcı olduğunu görürüz.
COMICSLERİN MUCİDİ YAHUDİLER OLSA NE OLUR?
Bir okur olarak tepkim “bana ne?” olur açıkçası. Heykelin mucidi şu, resmin mucitleri şunlar, tiyatronun bunlar, romanınki onlar… Çizgi romanın kaynağı ne ve Yahudi’ler bir ekolü yeryüzüne yaymış olsalar ne olur? Bir şey olmaz!
Her kültür ve ideoloji, her din ve görüş kendini ifade etme, kendini anlatma ve belki de taraftar toplama ihtiyacı hisseder. Bunun için de mümkünse kendi kültüründen faydalanır. Bizdeki kahramanların ha bire Çinli, Bizanslı, Haçlı erkek doğraması ve kadınlarını döllemesi de bunun bir türevi. Bu bakımdan sanatın kökenini bilimsel incelemekten yana olmakla birlikte kendi kültürlerini yaydıkları için düşman kesilmeye kalkışılmasından yana değilim. Sanat eseri başka şey, içindeki görüş başka.
Yukarıdaki bilgilere ek olarak belirtmek gerekirse comics endüstrisinin başlangıcından beri başdaki insanlar hemen her zaman Yahudi olmuştur bu doğru. İlk yazarlar ve çizerler ve hatta günümüzdekilerin bir kısmı yahudidir. Hatta isimlerini ve soyisimlerini değiştirenler bile olmuştur. Bunun listesi bile mevcuttur internette. Bu bakımdan bir art niyet aramak da mümkün, Ankara’da tüm simitçilerin Çorumlu olması gibi bir hemşehricilik kayırma da.
Hangisi doğru bilmiyorum ama çizgi roman diye bir sanatın vardığı noktayı ve aldığım estetik hazzı düşününce… “Şalom” diyebiliyorum ancak :)
İyi ki doğdun Superman!
Yazan: Ümit Kireççi
1 yorum:
Evet, iyi ki... İyi ki...
Yorum Gönder