15 Ocak 2008 Salı

KAHRAMANLAR DEĞİŞİRSE






Yetmişli yıllardaki çizgi kahramanları hatırlayanlar çoğunlukta olsa gerek. Şöyle bir anımsamaya çalışalım; Teksas, Tommiks, Kaptan Swing, Kızılmaske… Tüm bu tiplemelerin ortak noktaları neydi peki? Öncelikle onurlu oluşları. Hemen hepsinin burnundan kıl aldırmayacak kadar gururlu bir vardı abartılmış abartılmış bir biçimde. İkincil olarak, adalet kavramına tam anlamıyla sahip çıkmaları; bu kavram o denli önemliydi ki bir çizgi kahramanın varoluş sebeplerinden biri belki de en olarak önümüze çıkıverdi. Öyle ya, bir kahraman var olan haksızlığı, adaletsizliği, bizim küçücük dünyalarımızda olsun düzeltmeyecekse ne işe yarar ki? Üçüncü özellikleri; yardımsever ve merhametli oluşları. Savaştıkları kötü karakterler bile zor duruma düşseler, düşene vurulmaz felsefesiyle yardım ellerini uzatırlardı.

Hele de bu şansı size çizgi romanların sürükleyici maceraları sağlıyorsa değme gitsin. Gelsin Teksas Avukat Konoli’yle elele verip yürüttüğü bağımsızlık mücadelesi gitsin. Bu ve benzeri ortak özelliklere sahip kahramanların soyu 80’li yılların başlarında yavaş yavaş tükenmeye yüz tuttu. Çizgi romanlar hala yayınlanıyor kuşkusuz, ama bu çizgi kahramanlara can veren, bir anlamda ruhunu oluşturan duygular ölmeye başladı. Toplumların var olan koşullardan etkilenmeksizin kültür-sanat yapıtları ortaya koyamamaları gibi bir gerçeklik var ortada çünkü. Yaşadığımız o yılları düşünün bir. Eğer yaşam standardınız orta halli bir ailenin çocuğu olmanıza olanak tanıyorsa ve göreceli olarak da özgür bir yapıya sahipseniz, o eve ve toplumda özlemi duyulan, yoğun olarak istenen ne varsa dile getirme ve duyumsama şansına sahipsiniz demektir.

Yüzbaşı Tommiks’in çocuk yaşta kavuştuğu olağanüstü kariyeriyle başardıkları ve kötü yerlilerle birebir sürdüğü savaş. Çizgi romanları çizgi roman yapan içindeki duygular ve bu duyguların içimizde bir yerleri cızz ettirmesiydi bence. Yoksa ne bilirdi ki üniformalarında “GR” yazan kötü suratlı hain bakışlı İngiliz askerlerinin Majestelerinin çıkarlarını korumak, koca bir kıtayı sömürgeleştirmek için zavallı milliyetçilerin peşinde olduğunu. Ya da, zavallı Kızılderilileri yerlerinden yurtlarından edip ha bire öldüren Amerikan Süvarilerini veya bir tür Milis kuvveti olan Rangers (Korucular) birliklerini ve onların şanlı Yüzbaşılarını alkışlamayı şimdilerde içimize sindirebilir miydik diye sormak daha anlamlı galiba. Çizgi romanlar masumiyetimizin, güdük kalmış duygularımızın, ana babalarımız tarafından dayanılışarak yürütülen sindirilme politikasına karşı çıkışımızın, mahallenin büyük çocuklarından dayak yiyip itilip kakılmışlığımızın ve daha ne kadar bizi sindiren şey varsa hepsinin birden deva bulduğu yerdi.

Sadece bu kadarla kalmıyor, ileride nasıl büyükler olmak istediğimizin yön gösterici rolünü de üstleniyorlardı büyük bir tevazuuyla. Çok azımız o romanlardaki kötü karakterlere özendik. Hemen hemen tamamımız iyi olmayı seçtik ve kendi yaşamımızda o romanlardaki kadar doyurucu ve serüven dolu olsun istedik içten içe. Bu yüzdendir belki dei bizim kuşağın büyük çoğunluğunun hala bir baltaya sap olamaması. Adam olmak için acımasız olmak ve koşullar neyi gerektiriyorsa onu yapmak lazım, lazım da bizim kuşak hala kıvranıyor acımasız ve çıkarcı olmayı. Bizim çizgi roman çocukları büyüdüler büyümesine de bir türlü hayallerindeki adaletli, onurlu, yardımsever kahramanlar olmayı beceremediler, nasıl becersinler; piyasa ekonomisi koşulları izin vermiyor ki bir türlü. Ama bir tek şeyi çok iyi başardı bizim çocuklar; o kahramanlar kadar hatta onlardan daha cesur olmayı.

Kahramanlar sadece kitabın öznel koşullarında kahramanlık yapıyorlar çünkü bizim çocuklarsa hayatın genel koşullarında. Kim daha kahraman, varın siz düşünün gayrı.

Ercan Süt
Psikolojik Danışman

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails