11 Ağustos 2016 Perşembe

Manfredi: Büyülü Rüzgar Aracılığıyla Yaşlıların Sesi Olmak

Ümit Kireççi
---
Büyülü Rüzgar (Magico Vento), “Aynalar Dağı” (La montagna degli) adını taşıyan 73. sayısında çizgi romanlarda görmeye alıştığımız klişe western çizgi romanı kalıbını kırarak hemen hemen her zaman gözden kaçan basit bir konuyu ele alıyor: Yaşlılar!

Ve bilmem doğru mu gördüm ama galiba bunun için de Bremen Mızıkacıları temel alınmış.

Büyülü Rüzgar, okurlarının da fark edeceği gibi yazarı Gianfranco Manfredi aracılığıyla her tür sömürüye, dinin oyuncak edilişine, iktidar mücadelelerine ve paraya tapınmaya onlarca defa gönderme yapabilme olanağı yakalamış güçlü bir çizgi roman dizisidir. Ancak bence asıl gücü bu değildir. Bence asıl gücü ezilen, toplumca yok sayılan ve ataerkil düzeni devam ettiren kadın ve erkeklerin egemen bakış açılarıyla silikleştirilen çocukların, kadınların, eşcinsellerin, aykırıların, alt kültürlerin ve yaşlıların sesi olunmaya gayret edilmesi çabasıdır. Manfredi’nin kaleminin yetkinliği bir bakıma sorgulansa da iyi niyeti çok büyük bir alkışı hak ediyor bence.

Belki diziyi takip edenler hanım hanımcık, zengin, iyi eğitim görmüş, ev kadınlığı yapan onlarca kadının bir kenara bırakılarak hayat kadınlarının kahramanın yanında daha çok göründüğünü fark etmişlerdir. Hatta kahramanımız Ned Ellis dizinin sonunda alışılmış erdemli, iffetli, namuslu kadın tiplemelerini elinin tersiyle iterek bir süre hayat kadınlığı yapmak zorunda kalmış bir kadınla birlikte olmayı seçerek inzivaya çekilir.
Manfredi toplumun yaftaladığı ve kişiliklerini görmezden geldiği insanları kahramanının yanında göstererek bir farkındalık yaratmaya çabalamış gibidir hep. Elbette sıradan bakış açılarına sahip tiplemeler üzerinden de gösterir o kişileri. Bu gün gelir azgın bir erkek olur, gün gelir bağnaz bir dindar, gün gelir kendini üstün gören bir asilzade, kıskanç bir koca... Ama ne olursa olsun içindeki iyi niyeti ve saflığı taşıyan hayat kadınları/kadınlar kahramanla ön plana çıkarak kötülükleri durdururlar her daim.

Bu bana Giancarlo Berardi’nin ölümsüz eseri Ken Parker (Alaska) dizisinde yer alan “Kibar Hanımlar” – “Hafifmeşrep Kadınlar” adlı hikayeyi anımsatır. Elbette Büyülü’de ele alınan “ezilenler” teması Ken Parker’da hemen her sayıda yer almaktadır. Ancak bahsettiğim öykü Manfredi’nin tüm sayılarına yansıyan bir temel olmuş gibidir. Ken Parker’da kahraman medeniyete uzak bir askeri kaleye içinde hayat kadınları olan bir kervanı götürmek durumundadır. Böylece askerlerin morali düzelecektir. Daha önce Red Kit’de de okuduğum ve “evlenmek üzere rehberlik edilen nişanlı kadınların” taşınması naifliğinden farklı olarak hayli sert bir mesajı ve kurguya şahit olmuştum burada. İşte bu hikayede kahraman kadınları “et” olarak değil de birey olarak görür, hikayelerini dinler, her adımda yeni ve üzücü başka bir hayat tokadıyla yüz yüze gelir, yine de işini yaparak kadınları kaleye ulaştırır. Hikaye öyle etkileyici ele alınmıştı ki dün gibi hatırlıyorum önce hikayenin ortasında bir yerde sarsılmış, sonra da finalde göz yaşlarıma engel olamamıştım. İlk sarsıldığım yer bir apaçi savaşçısının kadınlardan birine karşılık at teklif etmesi olayıdır. Ken Parker savaşçıya “Beyazların kadınları satılık değildir” der. Kadınlardan bir de ”Ağzına sağlık ne güzel söyledin” gibi bir sözle ona destek olur... İkinci ve finaldeki sarsılmam ise kaledeki askerlerden birinin “Bu kadınlar ancak yastıklarının altına para konunca mutlu olurlar” demesi üzerine “Ön yargılı olunmasını sevmem” diyen kahramandan yumruk yemesidir. İşte bu iki sarsılma noktam nedense Büyülü Rüzgar’ın 132 sayısını okurken hep beni takip ettiler.

Biliyorum konuyu dağıttım ama eni konu mesele bir tür iktidar meselesidir ve yetişkin, güçlü erkekler toplumu istedikleri gibi şekillendirirken kadınları, çocukları ve yaşlıları görmezden gelmekte diledikleri gibi kullanmaktadırlar. Bir de buna çanak tutan gelenekler, dinsel uygulamalar ve alışılmış davranış kalıplarına boyun eğmiş olan düşünmekten aciz kadın ve yaşlıların da eklenmesiyle bir tür hak sömürüsü geniş lanlara yayılmaktadır. Toplumsal normlar bu anlayışa göre belirlenmekte, norm dışı kalanlar da dışarıya itilerek iktidardan pay almaları veya iktidar olmaları engellenmektedir. Çizgi romanlardaysa; üzülerek söylüyorum, bu konulara el atan çok az esere rastlıyoruz.

Aynalar Dağı” neyse ki yaşlıları konu alarak son derece hüzünlü ama son derece üzerinde durulması gereken bir mesajı iletme kaygısı taşıyor. Bu mesaj da yaşlı insanların aşklarını sürdürebileceklerini, hayal kurabileceklerini, hayattan kopup kenarda oturmayı istemeyebileceklerini, ölümü beklemek yerine yaşam mücadelesini sürdürmeye ısrar edebilecekleri gerçeğidir.

Aynalar Dağı”nda kahramanımız Büyülü Rüzgarın dört yaşlı insandan oluşan bir kafileye denk geldiğini görürüz. Karşılaştıkları yer aşılması son derece zor, karla kaplı, buzla örülü dağ zirvesidir. Hüzünlü, ölgün, savunmasızlığı çağrıştıran, yaşam sevincini yok eden bir ortamdır bu. Büyülü Rüzgar’ın yaşlılar kafilesini karşılayan davetkar minik ateşi ve onun üzerinde kızaran tavşanı bu hikayenin ilk hayata tutunmayı ve umutsuzluğa kapılmamayı öğütleyen sıcaklık noktalarıdır.

Bu dört yaşlı kızılderili kabileleri ve kendi çocuklarınca geride bırakılmışlardır. Kabile kışı daha kolay geçirebilmek için göç etmiş, ancak yük olacakları kaygısıyla bu dört yaşlı insanı doğanın insafına bırakmıştır. Onlarsa gururlu bireylerdir ve geride kalıp ölümü beklemek yerine zor yoldan da olsa kabileye ulaşmayı kafalarına koymuş, hala mücadele edebileceklerini göstermek üzere dağlara tırmanmışlardır.

İşte tam burada aklıma Bremen Mızıkacıları masalı geliveriyor. Evlerinden yaşlandıkları için kovulan ve savunmasız bir şekilde açlığa mahkum edilen dört hayvancağızın masalı. İnatçı Eşek, dominant Kedi, eğlenceli Köpek, uçarı Horoz... Sağlıklı ve güçlü oldukları dönemde toplumca kabul gören ancak yaşlanınca bir kenara atılan canlılar... Tıpkı dört kızılderili gibi. Yerini daha genç rehbere kaptıran inatçı ve azimli rehber Sağlam Bacak, eğlenceyi hiç bırakmayan Samur Kürkü, eşine ölümüne aşık olan uçarı İnleyen Flüt ve onu idare etmesi gereken sağlam iradeli dominant Sudaki Halka.

Masalla olan benzerliklerden de anlaşılacağı üzere bu dört yaşlı insan Büyülü Rüzgarın yardımıyla hem doğayı hem de karşılarına çıkan haydutu yenerek başarılı olacak kabilenin takdirini kazanacaklardır. Dağları aşan dört yaşlı insan. Ancak bu takdire hepsi şahit olabilecek midir, yoksa aralarında asıl hedefi başka bir şey olanlar mı vardır, onlar hayallerine ulaşabilecek midir? Yanıt “Aynalar Dağı” macerasında. Bu sayıyı okumamış olanların keyfini kaçırmak istemediğimden ayrıntılara girmek istemiyorum.

Yalnız bu sayıdaki kötü adamın kimliğini bilemeyiz hiç. Adı bir efsanedeki avcıyla aynıdır o kadar. Efsanedeki karakter yaşamı temsil ederken bu avcı daha kötücüldür ve kaptan Kanca’nın bacağını yiyen, midesindeki saatle her şekilde ölümün yaklaştığını hatırlatan timsahla aynı işlevi görür gibidir. Yaşayan bir varlık için hangisi daha tehditkardır? Ölüm mü, zaman mı? Ölümün zamanlaması mı?  

Ölümün zamanlaması... Belki bu öyküde en çok vurgulanan şey de bu oluyor. Kaçınılmaz ölümü nerede karşılayacağını bireyin seçebileceği gerçeği. Ya pes eder sürpriz yapmasını bekleriz ölümün ya hayal kurup onu gerçekleştirir gönül rahatlığıyla karşılarız onu ya da mücadele ederken savaş meydanında gelmesini isteriz.

Bunun yanı sıra Manfredi, bu hikayesinde okurlarını yaşlı insanlara karşı duyarlı olmaya çağırırken yaşlanacaklarını da unutmamaları gerektiğini vurgular gibidir. Orson Welles’in dediği gibi “I know what it is to be young, but you don’t know what it is to be old”...
Barbatı Giuseppe’nin çizdiği bu sayının ülkemizdeki basım tarihi Ekim, 2008, Lal Kitap.
...
Not – Birileri akademik tez yazacaksa “Ken Parker’ı konu almalıdır” derdim hep. Ona “Dampyr” eklenmişti zamanında. Şimdilerdeyse her okuduğumda yeni bir yanını keşfettiğim “Büyülü Rüzgar”ı da bu listeye almış bulunuyorum. 

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails