Ümit Kireççi
---
Büyülü Rüzgar (Magico Vento), “Aynalar Dağı” (La montagna
degli) adını taşıyan 73. sayısında çizgi romanlarda görmeye alıştığımız klişe
western çizgi romanı kalıbını kırarak hemen hemen her zaman gözden kaçan basit
bir konuyu ele alıyor: Yaşlılar!
Ve bilmem doğru mu gördüm ama galiba bunun için de Bremen
Mızıkacıları temel alınmış.
Büyülü Rüzgar, okurlarının
da fark edeceği gibi yazarı Gianfranco Manfredi aracılığıyla her tür sömürüye,
dinin oyuncak edilişine, iktidar mücadelelerine ve paraya tapınmaya onlarca
defa gönderme yapabilme olanağı yakalamış güçlü bir çizgi roman dizisidir.
Ancak bence asıl gücü bu değildir. Bence asıl gücü ezilen, toplumca yok sayılan
ve ataerkil düzeni devam ettiren kadın ve erkeklerin egemen bakış açılarıyla
silikleştirilen çocukların, kadınların, eşcinsellerin, aykırıların, alt kültürlerin
ve yaşlıların sesi olunmaya gayret edilmesi çabasıdır. Manfredi’nin kaleminin
yetkinliği bir bakıma sorgulansa da iyi niyeti çok büyük bir alkışı hak ediyor
bence.
Belki diziyi takip edenler
hanım hanımcık, zengin, iyi eğitim görmüş, ev kadınlığı yapan onlarca kadının
bir kenara bırakılarak hayat kadınlarının kahramanın yanında daha çok
göründüğünü fark etmişlerdir. Hatta kahramanımız Ned Ellis dizinin sonunda alışılmış
erdemli, iffetli, namuslu kadın tiplemelerini elinin tersiyle iterek bir süre
hayat kadınlığı yapmak zorunda kalmış bir kadınla birlikte olmayı seçerek
inzivaya çekilir.
Manfredi toplumun
yaftaladığı ve kişiliklerini görmezden geldiği insanları kahramanının yanında
göstererek bir farkındalık yaratmaya çabalamış gibidir hep. Elbette sıradan
bakış açılarına sahip tiplemeler üzerinden de gösterir o kişileri. Bu gün gelir
azgın bir erkek olur, gün gelir bağnaz bir dindar, gün gelir kendini üstün
gören bir asilzade, kıskanç bir koca... Ama ne olursa olsun içindeki iyi niyeti
ve saflığı taşıyan hayat kadınları/kadınlar kahramanla ön plana çıkarak
kötülükleri durdururlar her daim.
Bu bana Giancarlo Berardi’nin
ölümsüz eseri Ken Parker (Alaska) dizisinde yer alan “Kibar Hanımlar” – “Hafifmeşrep
Kadınlar” adlı hikayeyi anımsatır. Elbette Büyülü’de ele alınan “ezilenler”
teması Ken Parker’da hemen her sayıda yer almaktadır. Ancak bahsettiğim öykü
Manfredi’nin tüm sayılarına yansıyan bir temel olmuş gibidir. Ken Parker’da
kahraman medeniyete uzak bir askeri kaleye içinde hayat kadınları olan bir
kervanı götürmek durumundadır. Böylece askerlerin morali düzelecektir. Daha
önce Red Kit’de de okuduğum ve “evlenmek üzere rehberlik edilen nişanlı
kadınların” taşınması naifliğinden farklı olarak hayli sert bir mesajı ve
kurguya şahit olmuştum burada. İşte bu hikayede kahraman kadınları “et” olarak
değil de birey olarak görür, hikayelerini dinler, her adımda yeni ve üzücü
başka bir hayat tokadıyla yüz yüze gelir, yine de işini yaparak kadınları
kaleye ulaştırır. Hikaye öyle etkileyici ele alınmıştı ki dün gibi hatırlıyorum
önce hikayenin ortasında bir yerde sarsılmış, sonra da finalde göz yaşlarıma
engel olamamıştım. İlk sarsıldığım yer bir apaçi savaşçısının kadınlardan
birine karşılık at teklif etmesi olayıdır. Ken Parker savaşçıya “Beyazların kadınları
satılık değildir” der. Kadınlardan bir de ”Ağzına sağlık ne güzel söyledin”
gibi bir sözle ona destek olur... İkinci ve finaldeki sarsılmam ise kaledeki
askerlerden birinin “Bu kadınlar ancak yastıklarının altına para konunca mutlu
olurlar” demesi üzerine “Ön yargılı olunmasını sevmem” diyen kahramandan yumruk
yemesidir. İşte bu iki sarsılma noktam nedense Büyülü Rüzgar’ın 132 sayısını
okurken hep beni takip ettiler.
Biliyorum konuyu dağıttım
ama eni konu mesele bir tür iktidar meselesidir ve yetişkin, güçlü erkekler
toplumu istedikleri gibi şekillendirirken kadınları, çocukları ve yaşlıları
görmezden gelmekte diledikleri gibi kullanmaktadırlar. Bir de buna çanak tutan
gelenekler, dinsel uygulamalar ve alışılmış davranış kalıplarına boyun eğmiş
olan düşünmekten aciz kadın ve yaşlıların da eklenmesiyle bir tür hak sömürüsü
geniş lanlara yayılmaktadır. Toplumsal normlar bu anlayışa göre belirlenmekte,
norm dışı kalanlar da dışarıya itilerek iktidardan pay almaları veya iktidar
olmaları engellenmektedir. Çizgi romanlardaysa; üzülerek söylüyorum, bu
konulara el atan çok az esere rastlıyoruz.
“Aynalar Dağı” neyse ki
yaşlıları konu alarak son derece hüzünlü ama son derece üzerinde durulması
gereken bir mesajı iletme kaygısı taşıyor. Bu mesaj da yaşlı insanların aşklarını
sürdürebileceklerini, hayal kurabileceklerini, hayattan kopup kenarda oturmayı
istemeyebileceklerini, ölümü beklemek yerine yaşam mücadelesini sürdürmeye
ısrar edebilecekleri gerçeğidir.
“Aynalar Dağı”nda
kahramanımız Büyülü Rüzgarın dört yaşlı insandan oluşan bir kafileye denk
geldiğini görürüz. Karşılaştıkları yer aşılması son derece zor, karla kaplı,
buzla örülü dağ zirvesidir. Hüzünlü, ölgün, savunmasızlığı çağrıştıran, yaşam
sevincini yok eden bir ortamdır bu. Büyülü Rüzgar’ın yaşlılar kafilesini karşılayan
davetkar minik ateşi ve onun üzerinde kızaran tavşanı bu hikayenin ilk hayata
tutunmayı ve umutsuzluğa kapılmamayı öğütleyen sıcaklık noktalarıdır.
Bu dört yaşlı kızılderili
kabileleri ve kendi çocuklarınca geride bırakılmışlardır. Kabile kışı daha
kolay geçirebilmek için göç etmiş, ancak yük olacakları kaygısıyla bu dört
yaşlı insanı doğanın insafına bırakmıştır. Onlarsa gururlu bireylerdir ve geride
kalıp ölümü beklemek yerine zor yoldan da olsa kabileye ulaşmayı kafalarına
koymuş, hala mücadele edebileceklerini göstermek üzere dağlara tırmanmışlardır.
İşte tam burada aklıma
Bremen Mızıkacıları masalı geliveriyor. Evlerinden yaşlandıkları için kovulan
ve savunmasız bir şekilde açlığa mahkum edilen dört hayvancağızın masalı. İnatçı
Eşek, dominant Kedi, eğlenceli Köpek, uçarı Horoz... Sağlıklı ve güçlü
oldukları dönemde toplumca kabul gören ancak yaşlanınca bir kenara atılan
canlılar... Tıpkı dört kızılderili gibi. Yerini daha genç rehbere kaptıran inatçı
ve azimli rehber Sağlam Bacak, eğlenceyi hiç bırakmayan Samur Kürkü, eşine
ölümüne aşık olan uçarı İnleyen Flüt ve onu idare etmesi gereken sağlam iradeli
dominant Sudaki Halka.
Masalla olan benzerliklerden
de anlaşılacağı üzere bu dört yaşlı insan Büyülü Rüzgarın yardımıyla hem doğayı
hem de karşılarına çıkan haydutu yenerek başarılı olacak kabilenin takdirini
kazanacaklardır. Dağları aşan dört yaşlı insan. Ancak bu takdire hepsi şahit
olabilecek midir, yoksa aralarında asıl hedefi başka bir şey olanlar mı vardır,
onlar hayallerine ulaşabilecek midir? Yanıt “Aynalar Dağı” macerasında. Bu
sayıyı okumamış olanların keyfini kaçırmak istemediğimden ayrıntılara girmek
istemiyorum.
Yalnız bu sayıdaki kötü
adamın kimliğini bilemeyiz hiç. Adı bir efsanedeki avcıyla aynıdır o kadar.
Efsanedeki karakter yaşamı temsil ederken bu avcı daha kötücüldür ve kaptan
Kanca’nın bacağını yiyen, midesindeki saatle her şekilde ölümün yaklaştığını
hatırlatan timsahla aynı işlevi görür gibidir. Yaşayan bir varlık için hangisi
daha tehditkardır? Ölüm mü, zaman mı? Ölümün zamanlaması mı?
Ölümün zamanlaması... Belki
bu öyküde en çok vurgulanan şey de bu oluyor. Kaçınılmaz ölümü nerede
karşılayacağını bireyin seçebileceği gerçeği. Ya pes eder sürpriz yapmasını
bekleriz ölümün ya hayal kurup onu gerçekleştirir gönül rahatlığıyla karşılarız
onu ya da mücadele ederken savaş meydanında gelmesini isteriz.
Bunun yanı sıra Manfredi, bu
hikayesinde okurlarını yaşlı insanlara karşı duyarlı olmaya çağırırken
yaşlanacaklarını da unutmamaları gerektiğini vurgular gibidir. Orson Welles’in
dediği gibi “I know what it is to be young, but you don’t know what it is to be
old”...
Barbatı Giuseppe’nin çizdiği
bu sayının ülkemizdeki basım tarihi Ekim, 2008, Lal Kitap.
...
Not – Birileri akademik tez
yazacaksa “Ken Parker’ı konu almalıdır” derdim hep. Ona “Dampyr” eklenmişti
zamanında. Şimdilerdeyse her okuduğumda yeni bir yanını keşfettiğim “Büyülü
Rüzgar”ı da bu listeye almış bulunuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder