HAY KAHR... BELA...
Oysa ne güzel yaşayıp gidiyorduk. Çizgi roman, çocuk beyinli adam ve kadınların ilgi alanına giren, entelektüellerin burun kıvırdığı, medyanın görmezden geldiği basit bir eğlencelikti. Sizi çizgi roman okurken gören tanıdıkların küçümseyici yargılarına değinmek istemiyorum bile. Ama hadi, o akıl hoplatan vecizelerden birini analım da konuşma balonlarıyla dolu bu gökkubbede hoş bir sada olsun:
"Aman Tanrım! Sen hala Teksas Tommiks mi okuyorsun? Hem de bu yaşta!"
Bu ve benzeri cümlelerin sıkça kafamıza kaktığı gibi, bir zamanlar çizgi roman ciddi insanların işi değildi ve delilik ederek okuyanlar gelişimini tamamlamamış embesillerden ibaretti. Ah evet dostlar, onlar güzel zamanlardı.
Sonra bir şey oldu. Anlatması güç (Yok, aslında hiç güç değil, ama yazıya gizem katmaya çalışıyorum, anlayın). Kare ve Balonlar Tanrısı, NTV Yayınları adlı peygamberine kutsal kitabını gönderdi: William Shakespeare'den Macbeth! Ve her şey değişti! Heyhat!
Artık çizgi roman entelektüellerin hakkında görüş belirttiği, Doğan Hızlan gibi duayen gazetecilerin bile köşelerinde kritiğini yaptığı, medyanın boyalı tam sayfalar ayırdığı ve televizyonlarda dakikalarca reklamı yapılan bir ikon halini alıverdi. Evet beyler bayanlar, sıkıcı ülke gündeminden uzaklaşmamızı sağlayacak yeni bir oyuncağımız var. Ergenekon duruşmalarını, Kürt açılımlarını, Avrupa Birliği fasafisolarını bir kenara bırakın da çizgi roman konuşalım! Bugüne dek çizgi romanın en yetkin ve kelimenin tek anlamıyla "sanat" diye nitelenebilecek örneklerine dönüp bakmasak da; üzerinde çizim gördüğümüz hemen her kitaba burun kıvırsak da; sınıflarımızı dolduran gencecik beyinlere her türlü çizgili eserin yozlaşmayla eşdeğer olduğunu dikte etsek de; koskoca bir çizgi külliyatını aklımızca Tommiks-Teksas diyerek küçümsemeye kalksak da... gelin, çizgi roman konuşalım! Çünkü bu konuşma çizgi romandan yola çıkarak nasıl iflah olmaz bir ikiyüzlüler güruhu olduğumuzu da ortaya çıkaracak! Evet? Buna hazır mısınız?
Sözü fazla dolandırmayacak, bu yazının tüm derdini bir çırpıda söyleyeceğim: NTV Yayınları'nın tüm iyi niyetli yaklaşımına karşın klasiklerin çizgi roman uyarlamasının ne edebiyata ne de çizgi romana katkısı var. Hayır, yayınlanan ilk iki kitabın (Shakespeare'den Machbet ile Kafka'dan Dava) grafik eksiklikleri, edebi metni tam anlamıyla ifade edemeyen planlarla donanmış olmaları, yayınevinin tanıtım metinlerine ve hatta web sitesine çizerlerin adını yazmaya bile tenezzül etmemesi değil bunun nedeni. Neden çok daha başka. Ama siz bunu biliyorsunuz, değil mi? Benim gibi çizgi romana tutkuyla ve bir çeşit aşkla bağlanmış "embesillerden" değilseniz demek istediğimi anladınız. Ama hadi, gene de açıklayayım: Bu, aynı coşkuyla devamı gelecek, çizgi romanı hak ettiği şekilde onurlandıracak bir devrim değil, sadece moda, çünkü ilginizde samimi değilsiniz!
Eğri oturup doğru konuşalım; bu yayınlanan çizgi romanların yazar kısmında dünyaca büyük isimler ve televizyonlarda dönen reklamlar olmasaydı böylesi bir ilgi hayal bile edilemezdi. Çünkü bu yeni bir şey değil. Edebiyat klasikleri çizgi romana ilk kez adapte edilmiyor. Çok daha önceleri, ta seksenli yıllarda, dönemin en zengin dergilerinden olan Milliyet Çocuk bu edebiyat uyarlaması çizgi romanları peş peşe yayınlayarak zengin bir külliyat oluşturmuştu zaten. Ne dediniz? Onlar çocuklar için miydi? Beni güldürmeyin! NTV Yayınları'nın okura sunduğu Machbet ile Dava (işin edebi kısmını kenara ayırırsanız) söz ettiğim diğer uyarlamalardan zerrece üstün değil. Kaldı ki, yukarıda da değindiğim gibi, tercih edilen çizgilerin metinleri taşıyamadığını, edebi derinliğe yaklaşmaktan çok uzak olduklarını söylemek de fazlasıyla mümkün.
Öyleyse bu vaveyla neden koptu? Neden çizgi roman yeni keşfedilmiş bir sanat dalıymış gibi yaygara yapılıyor medyada? Bunu kabaca da olsa yukarıda açıkladığımı sanıyorum, ancak yine de şöyle bir özet yapmak mümkün: Çizgi roman ardına medya rüzgarını aldı ve genelin tavrını "doğru" kabul eden kalabalıklar için yeni malzeme oldu. Tabii bu durum fazla sürmeyecek. Çünkü samimiyetten değil, meraktan besleniyor: Aa, baksana, falanca köşe yazarı bile bu çizgi romandan söz etmiş, bir alıp baksak mı?
Sonra bir şey oldu. Anlatması güç (Yok, aslında hiç güç değil, ama yazıya gizem katmaya çalışıyorum, anlayın). Kare ve Balonlar Tanrısı, NTV Yayınları adlı peygamberine kutsal kitabını gönderdi: William Shakespeare'den Macbeth! Ve her şey değişti! Heyhat!
Artık çizgi roman entelektüellerin hakkında görüş belirttiği, Doğan Hızlan gibi duayen gazetecilerin bile köşelerinde kritiğini yaptığı, medyanın boyalı tam sayfalar ayırdığı ve televizyonlarda dakikalarca reklamı yapılan bir ikon halini alıverdi. Evet beyler bayanlar, sıkıcı ülke gündeminden uzaklaşmamızı sağlayacak yeni bir oyuncağımız var. Ergenekon duruşmalarını, Kürt açılımlarını, Avrupa Birliği fasafisolarını bir kenara bırakın da çizgi roman konuşalım! Bugüne dek çizgi romanın en yetkin ve kelimenin tek anlamıyla "sanat" diye nitelenebilecek örneklerine dönüp bakmasak da; üzerinde çizim gördüğümüz hemen her kitaba burun kıvırsak da; sınıflarımızı dolduran gencecik beyinlere her türlü çizgili eserin yozlaşmayla eşdeğer olduğunu dikte etsek de; koskoca bir çizgi külliyatını aklımızca Tommiks-Teksas diyerek küçümsemeye kalksak da... gelin, çizgi roman konuşalım! Çünkü bu konuşma çizgi romandan yola çıkarak nasıl iflah olmaz bir ikiyüzlüler güruhu olduğumuzu da ortaya çıkaracak! Evet? Buna hazır mısınız?
Sözü fazla dolandırmayacak, bu yazının tüm derdini bir çırpıda söyleyeceğim: NTV Yayınları'nın tüm iyi niyetli yaklaşımına karşın klasiklerin çizgi roman uyarlamasının ne edebiyata ne de çizgi romana katkısı var. Hayır, yayınlanan ilk iki kitabın (Shakespeare'den Machbet ile Kafka'dan Dava) grafik eksiklikleri, edebi metni tam anlamıyla ifade edemeyen planlarla donanmış olmaları, yayınevinin tanıtım metinlerine ve hatta web sitesine çizerlerin adını yazmaya bile tenezzül etmemesi değil bunun nedeni. Neden çok daha başka. Ama siz bunu biliyorsunuz, değil mi? Benim gibi çizgi romana tutkuyla ve bir çeşit aşkla bağlanmış "embesillerden" değilseniz demek istediğimi anladınız. Ama hadi, gene de açıklayayım: Bu, aynı coşkuyla devamı gelecek, çizgi romanı hak ettiği şekilde onurlandıracak bir devrim değil, sadece moda, çünkü ilginizde samimi değilsiniz!
Eğri oturup doğru konuşalım; bu yayınlanan çizgi romanların yazar kısmında dünyaca büyük isimler ve televizyonlarda dönen reklamlar olmasaydı böylesi bir ilgi hayal bile edilemezdi. Çünkü bu yeni bir şey değil. Edebiyat klasikleri çizgi romana ilk kez adapte edilmiyor. Çok daha önceleri, ta seksenli yıllarda, dönemin en zengin dergilerinden olan Milliyet Çocuk bu edebiyat uyarlaması çizgi romanları peş peşe yayınlayarak zengin bir külliyat oluşturmuştu zaten. Ne dediniz? Onlar çocuklar için miydi? Beni güldürmeyin! NTV Yayınları'nın okura sunduğu Machbet ile Dava (işin edebi kısmını kenara ayırırsanız) söz ettiğim diğer uyarlamalardan zerrece üstün değil. Kaldı ki, yukarıda da değindiğim gibi, tercih edilen çizgilerin metinleri taşıyamadığını, edebi derinliğe yaklaşmaktan çok uzak olduklarını söylemek de fazlasıyla mümkün.
Öyleyse bu vaveyla neden koptu? Neden çizgi roman yeni keşfedilmiş bir sanat dalıymış gibi yaygara yapılıyor medyada? Bunu kabaca da olsa yukarıda açıkladığımı sanıyorum, ancak yine de şöyle bir özet yapmak mümkün: Çizgi roman ardına medya rüzgarını aldı ve genelin tavrını "doğru" kabul eden kalabalıklar için yeni malzeme oldu. Tabii bu durum fazla sürmeyecek. Çünkü samimiyetten değil, meraktan besleniyor: Aa, baksana, falanca köşe yazarı bile bu çizgi romandan söz etmiş, bir alıp baksak mı?
Sonra?
NTV Yayınları ve hatta başka birkaç yayınevi daha çizgi roman basacak. Tabii bunlar genellikle isim yapmış yazarlara ait edebiyat uyarlamaları olacak. Medyada bir süre daha çizgi romanla edebiyatın ilişkisi konuşulacak, çizgi romanla edebiyatın buluşması sinemayla edebiyatın buluşmasından daha garipmiş gibi yorumlar yapılacak, muhtemelen ömründe eline "Tommiks-Teksas" almamış "çizgi roman duayenleri(!)" bu uyarlamalar hakkında ahkam kesecek ve... medya kendine başka bir malzeme bulduğunda bütün konuşma balonları geldikleri yere gönderilecek.
Eh, taşı gediğime koyarak bir de kehanet patlattığıma göre sanırım yazıyı noktalayabilirim. Ancak şunu da eklememe izin verin: Gerçek birer sanat eseri ve yine gerçek birer çizgi roman olan Thorgal'lar, Bluberry'ler, Red Kit'ler, Asteriks'ler, Tenten'ler, Zagor'lar, Martin Mystere'ler ve daha nice hayal kahramanın zihinlerde fink attığı "samimi" günler gelene dek tüm çizgi roman tutkunlarına sabır diliyorum.
Hay kahr... bela... tabii kendime de...
Aşkın Güngör
Eh, taşı gediğime koyarak bir de kehanet patlattığıma göre sanırım yazıyı noktalayabilirim. Ancak şunu da eklememe izin verin: Gerçek birer sanat eseri ve yine gerçek birer çizgi roman olan Thorgal'lar, Bluberry'ler, Red Kit'ler, Asteriks'ler, Tenten'ler, Zagor'lar, Martin Mystere'ler ve daha nice hayal kahramanın zihinlerde fink attığı "samimi" günler gelene dek tüm çizgi roman tutkunlarına sabır diliyorum.
Hay kahr... bela... tabii kendime de...
Aşkın Güngör
Yazar, Editör
5 yorum:
Çok güzel özetlemişsin :) Duygularıma tercüman, içi boş kalan konuşma baloncuklarıma kalegrofi oldun. Türkçesi; dediklerine aynen katılıyorum ...
Tamam... Çizgi roman severim. Tamam... Haftalık mizah dergilerini takip ederim. Tamam... Modaya uydum.. İtiraf ediyorum... NTV yayınlarının son iki aydır satışa çıkardığı Çizgi Roman Klasikleri'nin hepsini satın aldım. Klasiklerin çizgi roman haliyle okumak beni hiç rahatsız etmedi. Son aldığım Dostoyevski'nin kitabı Suç ve Ceza'nın çizgi romanını yarım saat içinde okudum, bitirdim. Üzerinde fazla kafa yormadan kitabı masaya koydum. Sonra küçük oğlumun Suç ve Ceza'nın çizgi romanını okumaya başladığını görünce kalbim hopladı. Fena oldum. "Evlat, sen Suç ve Ceza'yı orijinal kitabından okumuş muydun?" diye sordum.
"Okumadım." dedi. "Bu çizgi romanı okuma istersen. Önce orijinal romanını okusan.Çizgi romanı zaten hep duracak evde. Her zaman okursun. Ama Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sını önce roman haliyle okusan keşke" dedim. Nasıl olduysa "Tamam!." dedi. Aa! Hangi dağda kurt öldü? Anneye hemen tamam demek mümkün mü:) Devam etti sözüne.. "Zaten on dakikada Suç ve Ceza romanını yarılamak komiğime gitti."dedi.Neyse...
Diğer klasiklerin çizgi romanlarında bunu pek hissetmedim de, neden Suç ve Ceza nın çizgi romanında böyle düşündüm bilmem. Koskoca Dostoyevski'nin, dünya edebiyatının başyapıtlarından biri olan Suç ve Ceza'nın çizgi romanını okuyunca, hem çizimlerinin, hem de metinlerinin daha çarpıcı olmasını beklerdim. Sanki herhangi bir çizgi romandı. Suç ve Ceza değil de.. Sanki öylesine bir cinayetin çizgi romanı. Hiç etkilemedi. Bilakis alelade geldi.Önce ojijinal romanı okunmalı. Sonra çizgi romanı... Hatta Suç ve Ceza'nın çizgi romanı okunmalı illa ki demek içimden gelmedi şimdi.... Hımm....Bilmem ki..Belki!
Hele şimdi Aşkın Güngör'ün yazısını okuyunca diyorum ki.. Hay bin kunduz! Çok haklı.. Okumayıverin...Boşverin!
Peki hep niyetleniyorum da neden halen bir Aşkın Güngör kitabı okumadım? Alacağım hemen! Tüh bana:)
İki dostuma da teşekkürler.
Vildan, romanlarımdan birini okursan yorumunu beklerim.
Mit, gerçek adın nedir senin kardeşim :))
Mehmet İhsan Tatari... Tanımazsın beni Aşkın abi, hiç mektup yazmadım çünkü. Ama o "meçhul" mektup köşeni noktası virgülüne kadar okurdum :) Darkwood Sakini'ydim, Atılgan'ı bulabilirsem alırdım. Şimdi ki hedefim ise GOHOR :) İzmir'de bulmak biraz zor oluyor haliyle. Ama bulup okuyacağım kısmetse...
Aslında isim yabancı da gelmedi :)
Gohor'u al ve oku gerçekten lütfen. Blogunda senin de yazı çalışmaları yaptığını gördüm, faydası olabilir.
Selamlar...
Yorum Gönder