Lila Düşler Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Ümit Kireççi’nin başı çektiği oluşum gazetelerde yayınlanan bazı yazılarla birlikte internette hazırladıkları blogla çizgi roman sanatı adına gönüllü hizmet vermekte.
Maalesef savunma yapmak zorunda kalan ve kendini anlatmak zorunda bırakılan bir sanat dalı çizgi roman. Ancak gerek tiyatronun, gerek romanın gerek ise sinemanın aştığı engelleri çizgi roman da aşacaktır. Kaldı ki hiçbir sanat dalının kendini savunması gerekmemektedir. Belki de kendilerini ve çocuklarını ondan mahrum edenlerin savunma yapmaları gerekmekte. Zira, sanat ufku açık, gelişmeyi hedefleyen, estetik ve güzellikle dünyaya bakmayı isteyenler için vardır. Ondan uzak kalmak istemenin de mazereti olabileceğine inanmak istemiyoruz.
Bu zamana kadar “çizgi roman okumanın okuma alışkanlığı kazandırdığı” gibi savlarla çizgi romanı yaygınlaştırmaya çalışanlar olduğu bilinen bir gerçek. Ancak aynı savı “tiyatro izleyin sonra sinemaya geçin”, “öyküyle başlayın romana geçin”, “resimden fotoğraf ve televizyona geçiş yapın” gibi savlar olmamıştır. Bunun sebebi de sanatın sanat olarak her dalıyla yaklaşık aynı işlevi farklı tekniklerle anlatıyor olasıdır. Daha da önemlisi bir sanat dalına ilgi duyanın ve sanatın işlevinden yararlananın diğer sanat dallarından uzak durması mümkün değildir, olmamalıdır.
Çizgi roman için belki de söylenebilecek tek şey “talihsiz oluşudur”. İlk kez 19. yy’da ortaya çıkışı ve 20.yy’ın ikinci çeyreğine doğru patlama yaparak yayılması tam da “tüketim toplumu” kavramının ortaya çıkışına denk gelir.
Tüketim toplumunun oluşmasında kullanılan “popüler” olma tekniği de o dönemde artarak kullanılınca içeriği boş, geçici bir moda, ucuz işler anlamına gelen “popüler kültür”ün bir ürünü sayılması ve maalesef çoğunlukla o yönde eserler verilmesi çizgi romanı zor durumda bırakmıştır. Dahası resim kuramlarından aykırı bir çizgide ilerlemesi onun binlerce yıllık kuramlardan yararlanmasını da engellemiştir. Tiyatrodan beslenen ilk sinema örneklerine bakarsak bu daha iyi anlaşılır. İyi bakılırsa görülür, Sinemanın tekniği ve kuramı tiyatronun deneyimleri üzerine kurgulanmıştır.
Uzun süren “üret-sat” süreci bazı sanatçıların ortaya atılarak denemeler yapması sayesinde yakın zamanda daha cesur girişimlerle çizer ve yazarların çok daha serbest, özgün, öznel ve “sanatsal” ortaya koymalarını sağlamıştır. Bu bakımdan gelişimi ve son halini bilmeyen kişilerin saldırı hedefidir çizgi roman hala.
Oysa artık klişeleşmiş ve her dönem tutan “masalsı kahraman” alt yapısı değişmiştir. Propp’un ortaya koyduğu tüm masal kurguları tersine çevrilmektedir. Toplumun değer ve normlarının koruyucusu olan kahraman modeli bireyselliğe geçmekte veya sorgulamaktadır. Melodramatik ve soup-opera (arkası yarın) kurgusu bir yana bırakılmıştır. Daha önce çocuklara hitap eden kahramanlar bugünün büyüğü olan okuyucularla iletişimini koparmamak için yetişkine hitap eden konuları ele almaktadır. Yan dergileri ise çocuklar için ayrı seriler olarak sürmektedir. Tüm dünya yaşa göre eserler üretmeye başlamıştır.
Bizde ise ne yayıncı ne de sanatçı bu ayrımı yapamamaktadır. Ortaokul ilkgenciyle liseli genç aynı sanılmakta, üniversite az büyüğü olarak görülmektedir. Çocuklar arası yaş farkı ise neredeyse hiç anlaşılmamıştır. Bu da bugün anne ve babaların karmaşa içinde olmasını açıklar sanırım. Daha üreten ve yayınlayan bu ayrımı yapamazken ortaya çıkan eserin okuyucu üzerindeki etkiyi kaygılı yetişkinler çözebilir mi? Belki ama uzun yoldan.
ÇROP olarak bizler kuramı daha yeni yeni oturmaya başlayan çizgi romanın anlaşılması yolunda ilerlemekte kararlıyız. Dünün büyükleri okudukları veya izledikleri eski çizgi kahramanlardan başarısız olmayı, yalanı, dolanı, saldırganlığı, zarar vermeyi öğrenmedilerse ve çocuklarının da kendileri gibi olmalarını istiyorlarsa onlara muhakkak yaşlarına uygun çizgi kahramanları izletmeli/okutmalı, şiddetin doğru ve güzel mesajı iletmekte “amaç” değil “araç” olduğu yayınları doğru okumalı, anlamalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder